Dil Eğitimi Ne Kadar Erken O Kadar İyi

Dil Eğitimi Ne Kadar Erken O Kadar İyi

Günümüzde eğitim politikaları belirlenirken alınan kararlar ülkelerin bilimsel, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel gereksinimlerinden büyük ölçüde etkileniyor.

Son yıllarda meydana gelen ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmeler, hemen her alanda olduğu gibi yabancı dil eğitiminde de müfredat değişikliklerini zorunlu kıldı. 1997 yılında yapılan ilk değişikliklerle ilkokul 4’üncü sınıfta başlayan yabancı dil dersleri 2006 yılında 2’nci sınıfa alındı, 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren ise, Türkiye genelinde seçilen 620 pilot okulda 5’inci sınıflarda haftada 15 saat yabancı dil dersleri şeklinde yoğun bir dil öğretimi uygulamasına geçildi. Bu yazının amacı çocukluk döneminde yabancı dil öğreniminin özelliklerini inceleyerek, 5’inci sınıflardaki pilot ‘Hazırlık Sınıfı’ uygulamasına ışık tutmak.

Normal gelişim gösteren her çocuk, çevresinde yeterince duyabildiği ve etkileşim içinde kullanma olanağı bulduğu, tüm dilleri öğrenme kapasitesine sahiptir. Nörolojik olarak beyin, bir çocuğun öğrenebileceği dillerin sayısını sınırlamaz. Tersine, patolojik bir rahatsızlığı olmayan her çocuk iki, üç veya daha fazla dili öğrenebilir ancak her dildeki yeterlik düzeyi dilleri kullanma ihtiyacına göre birbirinden farklılıklar gösterir. Çocukların bir bölümü aile içinde anne-baba farklı dilleri konuştuğu için birden fazla dile maruz kalabilir ‘eşzamanlı iki dillilik’, bir kısmı ise, ülkemizde ve dünya genelinde olduğu gibi okul ortamında yabancı bir dille karşılaşıyor ‘ardışık iki dillilik’. Ülkemizde özellikle devlet okullarında 2’nci sınıfta başlayan yabancı dil öğretimi, çocukluk döneminde oluşan bir ardışık iki dillilik örneğidir.

Neden erken yaşta yabancı dil öğretimi?

Bilimsel çalışmalar, erken yaşta yabancı dil öğreniminin doğru yöntem ve yaklaşımlarla yapıldığında, iyi sonuçlar verdiğini gösteriyor. Erken yaşta bir başka dili öğrenmek; öğrenciye bilgiyi algılamada, işlemede ve kullanmada zihinsel esneklik sağlıyor ve problem çözme becerileri ile yaratıcı düşüncenin gelişimine olumlu katkılarda bulunuyor. Erken yaşta yabancı dil öğreniminin bu tür bilişsel etkilerinin yanı sıra, öğrencinin akademik başarısına, bireysel ve sosyal gelişimine de olumlu katkılarda bulunduğu görülüyor. Bu sayede öğrenci erken yaşta farklı kültürleri tanıyor, kültürlerarası benzerlikleri ve farklılıkları görebiliyor ve farklı kültürlere saygı ile yaklaşmayı öğrendiği gibi karşılaştırmalar yaparak kendi kültürünü daha iyi tanıma olanağı buluyor.

Başarının anahtarı: Yöntem ve uygun eğitim ortamı

Erken yaşta yabancı dil eğitiminde başarı, anlamlı dil öğretim yöntemlerinin benimsenmesi ve tüm öğrenim sürecini kapsayan uygun eğitim ortamlarının yaratılmasıyla mümkün. Bunun iki ana koşulu var:

1. Öğrencinin, öğretilecek olan yabancı dili yeterince duyma ve kullanma olanağının olması;

2. Öğrencinin duyduğu ve kullanması beklenen dilin ona anlamlı ortamlar içinde sunuluyor olması. Bunu başarmanın yolu, öğrencinin gelişimsel basamaklarını iyi bilmekten geçiyor. Bir çocuğun bilişsel, psikolojik, sosyo-duygusal ve akademik olarak hangi yaşta neyi iyi yapabileceğini bilmek ve hangi gelişimsel evrelerden geçtiğini iyi bilmek gerekir ki, bu öğretmen eğitimini yakından ilgilendiren bir konu.

İlk evrede sessiz kalan öğrenciye saygı duyulmalı

Her çocuk birden fazla dili öğrenebilir. Doğru öğretim malzemeleriyle ve yöntemlerle bunu ülkemizde başarmak mümkün.

Erken çocukluk dönemi soyut düşünme yetisinin henüz tam olarak şekillenmediği ve bu nedenle yapılan tüm etkinliklerin somut olarak öğrencinin yaparak ve deneyerek öğrenmeyi gerçekleştirdiği yıllardır. Yabancı dilde öğretim ilk aşamalarda iletişime dayalı olmalı. Ancak, ilk evrelerde öğrenci sessiz kalıyorsa buna saygı gösterilmeli ve zorlanmamalı. Sessiz dönem bazı öğrencilerde haftalarca sürerken, bazılarında aylar sürebilir. Sessiz olarak nitelendirilen bu dönemde öğrencinin dili öğrenmediğini düşünmek doğru değil. Öğrenci bu ilk evrede sınıfta öğretmenin sunduğu dili anlamaya çalışıyordur. Tıpkı, anadilimizi öğrenirken olduğu gibi dilde konuşma becerileri her zaman anlamadan sonra gelişir. Yabancı dilin sadece birkaç saatle sınırlı olduğu sınıf ortamlarında bu sürenin daha uzun süreceği göz ardı edilmemeli.

Yabancı dil öğreniminin ilk aşamalarında öğrencinin anadilinin özellikleri görülebilir. Bu, doğal bir süreçtir çünkü adına ”dillerarası etkileşim” dediğimiz bu durum, öğrencinin dağarcığında olan anadil ile yeni öğrenmeye başladığı dil arasında sürekli bir etkileşimin olduğunu gösteriyor.

Yabancı dil öğrenirken, pek çok dilsel özellik yavaş bir seyir izler. Dilde bazı özellikler diğerlerinden daha önce bazıları ise daha geç öğrenilir. Kimi zaman diller arası farklardan (alfabe, yazı sistemi, cümle yapısı vb). kaynaklanan nedenlerle basitmiş gibi görünen pek çok özellik uzun zaman alır. İngilizce’nin öğreniminden örnek verecek olursak, İngilizce’de sayıları 14 kadar olan ‘can, could, would, should’ gibi yardımcı fiiller bir çırpıda öğrenilen yapılar değil. Gerek anlam gerekse örtüşen fonksiyonları nedeniyle, anadili İngilizce olan çocuklar bile yapıları uzun sürede öğreniyor. Bu nedenle, Türkiye koşullarında sınıfta İngilizce öğrenen çocukların kısa bir sürede öğrenmesi beklenmemeli.

Düzenli ve etkin bir öğretim programına ihtiyaç var

Okullarımızda yabancı dil öğretimi için ayrılan haftada 2-4 saatlik süreler kesinlikle yeterli değil. Bir yabancı dilde akademik anlamda dinleme, konuşma, okuma, yazma ve sözcük bilgisini içeren donanımın edinilmesi ve tüm bu becerilerin doğru ve akıcı bir biçimde kullanımı için yaklaşık 5-7 yıl süren düzenli ve etkin bir öğretim programına ihtiyaç var.
2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren, Türkiye genelinde 620 pilot okulda uygulamaya konan yabancı dil hazırlık programında dil öğretimine ayrılan sürenin haftada 15 saate çıkarılması olumlu bir gelişme.

Ancak, yapılan yatırım ve emek göz önüne alındığında, izleyen yıllarda uygulanacak olan programda dil öğretim süresinin ne olacağı bir o kadar önemli bir konudur.
5’inci sınıfta 15 saat verilen yabancı dil, 6-8’inci sınıflarda yeniden 2-4 saatle sınırlandırılmamalı. Aksi halde, yabancı dilde elde edilmesi beklenen edim düzeyine ulaşılamaz.

Doğası gereği, yazılı ve sözel bir iletişim aracı olan dilin öğrenimi süreklilik gerektirir. Bugünden yarına kısa sürede gerçekleşmez. Öğrenci dili yeterince duymaz ve kullanma olanağı bulamazsa, gelişme sağlanamaz ve öğrendiklerini kısa sürede unutur. Yabancı dilin ders programında her gün en az iki ders saati öğretilmesi gerekiyor. Bu sayede süreklilik sağlanabilir. Ancak, nasıl öğretildiği elbette unutulmamalı.

Ayrıca, 5’inci sınıfta yoğun yabancı dil programına devam eden öğrencilerin, verilen yabancı dilin tüm özelliklerini bir anda öğrenebileceklerini düşünmemek gerekiyor. Kimi zaman çok basitmiş gibi görünen yapıların öğrenimi aylar hatta yıllar alabilir.
Öğretim malzemelerinde ve kitaplarda sunulan konu ve yapıların, çocukların gelişim basamaklarına uygun olması gerekiyor. Dahası, öğretilen yabancı dilin hangi özellikleri daha erken öğreniliyorsa, öğretim programının ve buna bağlı olarak hazırlanan yabancı dil kitaplarının buna uygun hazırlanması lazım.

Yeni müfredatta olumlu değişiklikler yapıldı

Yeni hazırlanan ilkokul ve ortaokul müfredatında yabancı dil öğretimi açısından olumlu değişiklikler yapıldı. Dildeki dilbilgisi kurallarının analizine dayalı bir yaklaşımdan çok, günlük yaşamda dili işlevsel olarak kullanmayı sağlayıcı öğretim teknikleri hedefleniyor. Bu anlamda yeni programda geleneksel yabancı dil öğretimi yaklaşımının terk edilmesi yönünde önemli adımlar atıldı.

Ancak, hâlâ yabancı dil öğretim kitaplarında ciddi yetersizlikler var. Teknolojinin büyük bir hızla geliştiği günümüzde, yabancı dil öğretiminde kullanılan tek kaynak ders kitapları olamaz. Ancak, Türkiye genelinde yabancı dil öğretmenlerinin ders kitabı kullanım oranı yüzde 80’lerde. Bu nedenle, yabancı dil ders kitaplarının ve öğretim malzemelerinin büyük bir özenle hazırlanması gerekiyor. Şimdiki haliyle, İlkokul 2’nci sınıfta yabancı dil öğrenmeye başlayan 7-8 yaşındaki bir öğrenci, 4’üncü sınıfın sonunda 3 yıldan beri öğrendiği varsayılan yabancı dil bilgisi ile geçen hafta veya dün yaptığı bir eylemi ifade edemeyecek durumda. Çünkü okullarda halen kullanılan kitapların içeriği bunu mümkün kılmıyor.

Özetlemek gerekirse, pek çok dilsel özelliğin yavaş öğrenildiği düşünüldüğünde 5’inci sınıflarda pilot olarak uygulamaya konulan hazırlık programının kısa sürede mucize yaratacağı düşünülmemeli ve bir yıllık hazırlık eğitimini takip eden yıllarda yabancı dil programının nasıl şekilleneceği, günlük/haftalık süresi iyi tasarlanmalı. İleriki yıllarda sadece birkaç saate indirgenen ve yoğun olmayan bir program, özellikle ülkemizdeki gibi dil öğreniminin büyük ölçüde sınıf içinde gerçekleştiği ortamda elde edilen kazanımların sonraki yıllarda hızla kaybolması anlamına gelecektir. Çünkü dil anlamlı ortamlarda kullanılmazsa kaybolur.

Prof. Dr. Belma HAZNEDAR – Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü

YAZAR HAKKINDA
Damla Şahin