İngilizce Anlayıp Konuşamamak: Bu Bir Dramdır!

İngilizce Anlayıp Konuşamamak: Bu Bir Dramdır!

Dünyanın en çok konuşulan dili Çince ve İspanyolcadan sonra 3. sırada yer bulmasına rağmen İngilizcenin etkisi diğerlerine göre daha fazladır. Amerika’nın ekonomik, askeri, teknolojik güç kapitalizmi, İngiliz mandacılığı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının küreselleşme üzerindeki etkileri İngilizceyi en çok öğrenilen ve kullanılan dili haline getirdi. Günümüzde internet teknolojileri, ticaret, bilim, uluslararası ilişkiler, diplomasi gibi birçok alanın dili olmuştur. Dünyanın yaklaşık 7,6 milyar nüfusa sahiptir ve bunun 1,5 milyarı İngilizce konuşmaktadır. Bu oran dünya nüfusunun % 20’sine tekabül etmektedir. Türkiye’ye İngilizcenin girişi çok eskilere dayanmaktadır. Buna örnek verecek olursak TED Koleji’nde 1927’li yıllarda İngilizce dersi verilmeye başlandı.

Peki, bu kadar uzun bir geçmişe sahip bir dil, okullarda 1997’li yıllarda yapılmış eğitim reformu ile 8 yıllık zorunlu hale gelmiş bir dilden bahsediyoruz üstelik nasıl olur da 8 yıl boyunca öğrenciler her hafta belirli saat dil ile haşır neşirken liseden mezun olunca konuşamaz bir halde olur?

– Do you speak English?

+ Hadi canım sende. İngilizce konuşamayan mı kaldı, ne diyor yahu bu?

Aslında haşır neşir olan bizler değil kağıt ve kalemlerimiz oldu. Eğitim sistemimiz bizlere uzun yıllardır ezberciliği güzel tabaklarda sundu ve bizler nefis tabaklara giden kısa yollara hayır diyemedik. Dünyanın bütün öğrencileri gibi bizde kestirme yolları severiz bu bir gerçek. Fakat bizlere konuşmayı değil sadece kağıt üzerinde soru sorma cevap verme nasıl yapılırlar öğretildi. İnteraktif şekilde kaçımız arkadaşlarımızla derslerde, teneffüslerde, ev yaşantımızda konuşmayı başardık? Başardık diyorum çünkü kafamızı o kağıtlardan kaldıramadık, o süslü dil bilgisinde başka bir deyişle gramerlerin altında ezildik. Kelime bilgisi olmadan olmaz dediler; kelimeler ezberleyeceğiz diye sözlük kullanmayı bile sevemeden onlardan uzaklaştık. Eminim hepinizin raflarında kalınca ve neredeyse hiç eskimemiş Redhouse’unuz olmuştur baktıkça sizi alev alev yakan.

İçimizden çok azı öğrenmeye hevesli şekilde ortaya atılırken öğrendiğimiz tek kelimede onların özgüvenlerini sarstık. ”Sen daha bunu telaffuz edemiyorsun ki, yol yakınken bu işi bırak”, ”Aa ! Bu cümleyi söyleyemiyor musun, nasıl İngilizce dersi alıyorsun sen?” ”Ben az çalışsam senden daha çok konuşurum” vb cümleler size tanıdık gelmiyor mu? Kendi kendinize konuşmaya, okumaya çalışırken bile, sizin kadar bilgisi olmayanların bile sizi küçümseyen gözlerle şevkinizi kırarak dik dik baktıkları olmadı mı? Böyle böyle yılları tükettik, liseden mezun olduk. Kimimiz yolun başında bize veda etti, kimimiz de pes etmedi. Gelecek güzel günler için ama Türk gençlerinin ne yazık ki bu konuda özgüven ve bilgi eksiklikleri var, eğitim sisteminin en iyi başarısıdır(!) bu fikrimce.

Sınavlardan sınavlara koşarken önem verdiğimiz sadece şekillerdi. Kime sorsanız İngilizcedeki s+v+o (özne-fiil-nesne) yapısını bilir. İngilizce yetmedi bir de buna matematiği ekledik, kelimeleri kodladık, zamanlara formüller ürettik. Bunların hiçbiri biz öğrencileri konuşmaya cesaretlendirmedi, yapıları ezberlememize rağmen bir turistle karşılaşınca ”Acaba bu yapıyı mı kullanmalıyım, bunu söylesem yanlış olur mu, ay bu neydi?” derken anlatamaz olduk, bu konuda travmamız vardı. Ya da az çok derdimizi anlatmaya çalışsak da turist beyi yolcu ettikten sonra aklımıza yağmadı mı grameri bol o havalı cümleler sıra sıra? Çünkü mükemmelliyetçiliğimiz sebebiyle British atalarımız gibi konuşmalıydık aksi halde ayıp ederdik. Boşuna mı öğretilmişti o noun clauselar, wishler, used to be’ler, neither nor’lar?

İngilizce eğitim sisteminin iyileştirilmesi için yapılacak çok şey bulunabilir aslında. Kısaca demek istediğim şudur ki eğitim sisteminde sadece kağıt kalemin gramerdeki savaşının kazanılması eğitimi verilmemeli. Elbette, bunlar bizi akademik eğitime hazırlayabilir, ama yetersizdir. Bozuk plak misali konular tekrar tekrar baştan anlatılmamalı. Öğrencilerin bilgi düzeylerine göre yöntem izlenilmeli. Öğrenciler konuşma ortamı içinde yabancı dile maruz bırakılmalı. Yabancı dil bilen öğretmenlerden daha çok ana dili o dil olan öğretmenlerle iletişim kurmalı. Özgüven kırıcı değil yapıcı olunmalı. Dersler az konu – bol aktivite içermeli. Çocuklar sıralardan kaldırılıp tiyatrolar, şiirler, şarkılar, oyunlar öğrenmeli ve hiçbir çocuk-tur ki onlar geleceğin yetişkinleridir- sürekli değişen sistemin kurbanı olmamalıdır.

Unutulmamalıdır ki, konuşma becerisi olmadan dil bilmek, çikolatalı pasta yemek isterken içinde çikolata parçacıkları bulamamak gibi yavandır. Sizi görüntüsü tatmin edecek sanırsınız ama yanılırsınız. Karnınız doymaz, iştahınız da tatmin olmaz. Belki bir daha çikolatalı pasta tatmak bile istemezsiniz. Pastanız bol çikolatalı olsun.

İngilizce konuşma tüyoları ile ilgili bu içerikleri de mutlaka okuyun!

YAZAR HAKKINDA
Buse Melis Esen