Avustralya’da Sağlık Sistemi
Genelde akıllarda, yurt dışındaki sağlık hizmetlerinin ve doktorların bizim ülkemize göre kat kat daha iyi olduğuna dair bir düşünce vardır. Benim hiçbir zaman böyle bir düşüncem olmadı. Yurt dışına yerleştikten sonra da zaten bu konuda ne kadar haklı olduğumu çok iyi anladım…
Bu yazımda, sizler ile burada yaşadığım ilk tecrübemi paylaşacağım. Yorumu size bırakıyorum 🙂
Aile Hekimliği Sistemi
Avustralya’da da Türkiye’deki gibi ‘aile hekimliği’ sistemi uygulanıyor. Aile hekimliği, devlet tarafından verilen sağlık hizmetinin ilk ve en önemli başlangıcı. Hastaların sistem içerisindeki bütün işlemlerini aile hekimleri yapıyor. Aile hekiminizin yönlendirmesi olmadan herhangi bir alandaki uzman doktora ya da hastaneye gidemiyorsunuz.
Diyelim ki yönlendirildiğiniz uzman doktordan memnun kalmadınız. Başka bir doktora sevk edilebilmek için tekrar aile hekimine gitmeniz gerekiyor. Eğer durumunuz çok acil ve hastaneye gitmek zorunda kaldıysanız, hastanede yapılan tedavinizin sonucu direk ilgili aile hekimine gönderiliyor. Siz sonuçları aile hekiminizden öğrenebiliyorsunuz. Durumunuza göre izlenecek tedavi yöntemini de yine aile hekiminiz belirliyor.
Buradaki sisteme göre hiçbir doktoru telefon ile arayamıyorsunuz. Çok basit bir soru sormak için bile doktorunuzdan randevu almanız gerekiyor. Telefonda asla bilgi vermiyorlar. Mesai saatleri dışında iseniz ve çok acil bir durumunuz varsa hastanede acil servise gidiyorsunuz. Orada da durumunuzun aciliyetine göre bekleme salonunda en az 2 saat bekletiliyorsunuz.
Benim 3 saat bekleme salonunda bekletilip, üstüne içeriye alındıktan sonra da içeride 2 saat bekletilmişliğim vardır 🙂
Acilde bekleme sürelerine itiraz etme gibi bir şansınız yok. Sizden daha acil hastalar olduğunu, beklemek istemiyorsanız gidebileceğinizi söylüyorlar. Cevap verme şansınız yok çünkü eğer konuşma tarzınızı beğenmezler ise anında polisi çağırıyorlar.
Sağlık sistemi ile olan ilk ciddi sınavım
Midemdeki bir rahatsızlıktan dolayı aile hekimine gittim. Aile hekimim, sorunun kaynağını bulabilmek için endoskopi olmam gerektiğini söyledi ve hemen hastaneye talep gönderdi. Burada hastaneler, ilgili operasyon için gelen talepleri kendi içerisindeki aciliyet durumuna göre sıraya koyuyorlar. Sıranız yaklaştığında da adresinize mektup gönderiyorlar. Bekleme sürecinde hastaneyi arayıp bilgi alma şansınız yok. Acil bir durumunuz var ise aile hekimiz ile görüşmenizi istiyorlar. Kısacası, asla hasta ile direk muhattap olmuyorlar.
1 yıl sonra gelen endoskopi sırası
Hastaneye yapmış olduğum talepten sonra beklemeye başladım. Aradan bir kaç ay geçti ama haber çıkmadı. Doktorum hatırlatma mesajı gönderdi ama yine ses çıkmadı. Gönderilen ikinci hatırlatma mesajından sonra hastaneden bir mektup geldi ve bana üç ay sonrası için gün vermişlerdi.
Tam olarak 1 yıl endoskopi sırası beklemiş oldum. Buralarda olmaz diyorsunuz ama bilmediğimiz daha neler neler oluyor…
Sonunda operasyon günü geldi. Süreç çok rahat ve sorunsuz geçti. Buradaki devlet hastanelerin hepsi özel hastane kıvamında. Hepsi oldukça temiz ve modern. Sağlık personelleri oldukça kibar ve yardımcı. Operasyona girecek kişilerin rahat etmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar.
Kısacası, dış görüntü, ilgi ve alaka on numara.
Ve tedavi sürecim başladı…
Operasyon sonucunda midemde helikobakteri olduğu ortaya çıktı.
Peki helikobakteri nedir?
Helikobakteri, mideye yerleşen bir bakteri çeşidi. Tedavi edilmezse mide ülserine yada daha ilerisi mide kanserine dönüşebiliyor.
Doktorum antibiyotik tedavisi ile sorunu hemen çözeceğimizi söyledi. Bana yedi günlük yüksek dozajlı bir antibiyotik tedavisi verdi. Tedaviye başladıktan bir iki gün sonra ilaçların yan etkilerinden çok rahatsız olmaya başladım. Resmen günlük yaşantımı sürdüremez hale gelmiştim. Hemen doktora gittim ama bu durumun normal olduğunu ve ilaçları bitirmem gerektiğini söyledi. 7 gün nasıl geçti hiç bilmiyorum ama sonunda ilaçlar bitmişti. Bir süre sonra kontrol amaçlı bir kan testi yaptılar. Test sonuçlarına göre helikobakteri hala vardı. İlaçlar iyi gelmemişti. Aile hekimim, aynı ilaçlardan bir doz daha kullanmam gerektiğini söyledi .
Ben, başka bir antibiyotik kullanmak istiyordum. Çünkü, kullandığım ilaçlar hem beni iyileştirmiyordu hem de yan etkilerinden dolayı resmen hasta oluyordum. Ama doktorum başka bir ilaç olmadığını ve aynı ilaçları tekrar kullanmam gerektiğini söyledi. Eğer ilaçları almak istemezsem sisteme ‘hasta tedaviyi red ediyor’ diye not yazıp tedavimi sonlandıracaktı. Ben de mecburen ilaçları almak zorunda kaldım. Ikinci kurun yan etkileri beni bir öncekinden daha kötü etkilemişti ama bu konuda doktora gitmenin de bir anlamı yoktu. Alacağım cevabı çok iyi biliyordum. O yüzden dayandım ve ilaçları bitirdim.
İkinci tedaviden sonra, kendimi daha iyi hissettiğim için bir süre kontrol amaçlı bile doktora gitmedim. Ama malesef midemdeki rahatsızlıklar tekrar başladı ve yine aile hekimimin kapısını çalmak zorunda kaldım.
Aile hekimim konuyu çözemediği için artık benim uzman doktora gitmem gerektiğini söyledi ve ilgili yönlendirmeyi yaptı.
Bu noktada sağlık sistemi ile ilgili küçük bir ara bilgi vermek istiyorum. Burada, bütün hastalıklar ve tedavi yöntemleri sistemde yazılı. Aile hekimleri, tedavileri belli bir seviyeye kadar yapmak ile yükümlüler. Hasta, eğer aile hekiminin uygulamakla yükümlü olduğu tedavi sürecinde iyileşmez ise uzman doktora yönlendiriliyor.
İşte, tam olarak bu sistemden dolayı bana iki kere aynı ilaç tedavisi verildi. İlaçların beni hasta ettiğini bile bile bunu yaptılar çünkü başka şansları yoktu. Sistemde yazılı olan tedaviyi uygulamak zorundalardı. Buradaki doktorlar, hastanın durumuna göre insiyatif kullanmıyorlar. Tedavi süreçlerinde, sistemde yazılı olan protokolü takip ediyorlar. Zaten aksi bir girişimde bulunurlarsa anında hukuksal süreç devreye giriyor.
Uzman doktor ile tanışmam
Uzman doktor, bana, piyasada kolay bulunmayan iki antibiyotik verdi. Yeni ilaçların yan etkilerinin çok az olduğunu, hiç sorun yaşamayacağımı söyledi. Benim de zaten, doktora güvenmek dışında bir şansım yoktu, ilaçları içecektim. İki antibiyotik için $500 ödedikten sonra hafiflemiş bir şekilde tedaviye başladım 🙂
Devlet, uzman doktor ücretlerinin sadece bir kısmını karşılıyor. Gerisini, gittiğin doktorun ücretine göre kendi cebinden ödüyorsun. Devlet, ilaç masraflarını da karşılamıyor. Sadece bazı özel durumu olanlar için belli ilaçlarda destek veriyor.
Sözde hiç yan etkisi olmayan ilaçlar üçüncü günde beni öldürüyordu. Bir akşam ateşim çıktı ve nefes darlığı çekmeye başladım. Yerimden kalkamıyordum, sürekli uyuyordum, midem bulanıyordu, hiçbir şey yiyemiyordum ve daha da kötüye gidiyordum. İşin kötüsü hafta sonuydu ve doktora ulaşmak mümkün değildi. Biz de hemen acile gittik.
Acilde geçen bir haftasonu
Acil girişinde beni, o halde, yaklaşık üç saat beklettikten sonra içeri yatırdılar . Bir sürü test yapıldı ama test sonuçları temiz çıktı. Aldığım ilaçların durumum ile alakası olmadığını söylediler. Tam bir teşhis de koyamadılar. Durumumun viral olabileceğini ve dinlenmem gerektiğini söylediler. Bana bulantım için bir iğne yaptılar ve eve gönderdiler .
O gece daha da kötü oldum. Vücudumda döküntüler oluşmaya başlamıştı ve tekrar acile gittik. Bu sefer, döküntüler için başka bir uzman doktor çağırdılar. Doktor, döküntülerimin kesinlikle aldığım antibiyotikler ile alakası olmadığını söyledi ama bir çözüm de bulamadı. O sırada antibiyotik içme saatim gelmişti. Ben ilaçları almamaya kesin kararlıydım ama acildeki doktorlar, tedaviyi yarım kesmemem gerektiğini söylediler ve bana kendi elleriyle ilaçları zorla içirdiler. Sonra da beni eve gönderdiler. Resmen basiretim bağlanmıştı. İlaçlardan zehirlendiğimin bilinciydeydim ama almaya devam ediyordum. Çünkü, karşımda bir sürü doktor ilaçları almalısın diyordu.
Pazar gecesi geçirdiğim en kötü geceydi. Artık acile gitmenin bir anlamı yoktu. Sabah olunca hemen bana ilaçları veren doktora gidecektik. Sabaha karşı döküntüler bütün vücudumu sarmıştı. Biraz daha dayandım ve sonunda yapılan bir sürü telefon konuşmasından sonra doktora ulaştık.
Peki sizce doktor ne dedi ?
” ilaçları hemen bırak , zehirlenmişsin ”
Sonradan kendime çok kızdım. Farkında ola ola ilaçları almaya devam etmiştim. Eğer bende kronik başka bir rahatsızlık olsaydı o haftasonu hastaneden sağ çıkabilir miydim bilemiyorum. Bence, o haftasonu acildeki doktorlar, başka bir uzaman doktorun verdiği tedaviyi yarıda kesme riskini almak istemediler. Sadece kendi prosedürlerine göre bana yapılması gereken bütün testleri yaptılar. Başka da bir şey yapmadılar.
Elbette hastaneye şikayet mailleri attık ama hiçbir sonuç alamadık. Çünkü bu süreçteki bütün doktorlar, olması gereken prosedürü uygulamışlardı. Yani bir şekilde kendilerini sağlama almışlardı.
Peki iyileştim mi ?
Bu sürecin sonunda, aşırı derecede ağır ilaç kullandığım için karaciğer değerlerim yerinden oynadı. Bir süre de bu değerleri düzeltmek için uğraştım 🙂 Daha sonra yapılan yapılan test sonucunda, midemdeki bakterinin beni terk etmediğini söylediler. Bana tekrar ilaç vermek istediler. Tabi ki anında tedaviyi red ettim. Kesin kararlıydım, bu konuda Avustralya’da başka hiçbir doktora gitmeyecektim.
Test sonuçlarımı Türkiye’de ki doktor akrabalarıma gönderdim. Onların yapacağı yorumlara göre Türkiye’ye gidip orada tedavi olacaktım. Ama sonuç enteresan çıktı. Test sonucum, daha önce helikobakteri ile karşılaştığımı ve vücudumun, bu virüse karşı antikor oluşturduğunu gösteriyormuş . Yani, evet bu mikrop ile karşılaşmışım ama hastalık vücudumda aktif değilmiş. İlaç tedavisine ihtiyacım yokmuş.
Belki de baştan beri bu bakteri aktif değildi. Belki de baştan beri test sonucu doğru yorumlanamadığı için bu kadar acı çektim. Bunu hiç bir zaman tam bilemeyeceğim…
Sonuç..
İnsan, göç etmeden önce, gideceği ülke ile ilgili, belki de farkında olmadan, o kadar büyük beklentiler içerisine giriyor ki, göç ettikten sonra yaşanan olumsuzluklar, sonradan büyük hayal kırıklığı yaşanmasına sebep olabiliyor.
Evet, buralarda ülkemizde özlediğimiz bazı değerler mevcut ama yine de beklentileri daha standart seviyelerde tutmakta fayda var ki göç ettikten sonra hayal kırıklıkları yaşanmasın. Buradaki sistemler, bizlerin alıştığı sistemlerden çok daha farklı ve katı. Burada sadece kurallar işliyor ve hiç kimseye ayrıcalık tanınmıyor. İlk başta bu kulağa tabi çok güzel geliyor ama işin içine girdikten sonra, bu katı kurallar, çoğu zaman işlerin çözümünü oldukça yavaşlatıyor hatta bazen imkansızlaştırabiliyor.
Sağlık sistemi ile ilgili benim ve çevremdekilerin tecrübeleri maalesef hep olumsuz oldu. Elbette çok farklı deneyimler yaşayan göçmenler de vardır ama her zaman dediğim gibi yurt dışında da yaşam, dışarıdan gözüktüğü gibi, toz pembe olamayabiliyor…
Görüşmek üzere
Isin DAMAR
18 yıllık kurumsal hayat tecrübemden sonra geldiğim kırklı yaşlarda , yeni bir maceraya atılıp , dünyanın öbür ucuna ,Avustralya'ya yerleştim.
Başta gitmeyi çok istiyordum. Çünkü,herkes gibi ben de ,ülkemizin içinde bulunduğu bu kaos ortamından,zorlu hayat şartlarından , acımasız ekonomik koşullardan bıkmıştım . Kaçmak istiyordum . Medeni bir ülkede, yeni bir hayat kumak , geleceğimizi garanti altına almak istiyordum . .Herşeyin güzel olacağına ,kızımın mükemmel bir eğitim alacağına , adaptasyon sürecini kolay atlatacağımıza emindim.
Ama malesef , buraya geldikten çok kısa bir süre sonra , uzak diyarların , dışarıdan gözüktüğü gibi toz pembe olmadığını çok net bir şekilde öğrendim.
Yıllar süren göçmenlik hayatı sonrası gelen vatandaşlıktan sonra , geçen sene , Türkiye'ye kesin dönüş yapmaya karar verdim. Dönüşe bir ay kala pandemi patladı ve benim bütün planlar bir anda çöp oldu . Yine basa dönmüştük ama yapacak başka birşey yoktu. Bu süreçte kendime yeni bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu ve ben de , yurt dışı maceralarımı anlattığım bir blog yazmaya başladım . Yurt dışı yaşam tecrübelerimi okumak isterseniz , bloğuma abone olabilirsiniz
http:// işindamar.com
keyif ile okumanız dileği ile