Cambridge’de Dil Eğitimi ve İngiltere Serüvenim
Merhaba! Ben Didem Ceren. Yeditepe Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği öğrencisiyim. Hayatım boyunca hiç yurtdışına çıkmamıştım. Bu benim hem ilk defa yurtdışına çıkışım. Hem de yalnız başıma ilk defa yurtdışına çıkışım. Bence tecrübe edinmek için tek başınıza kalmanız, sorunların üstesinden kendiniz gelmeniz ve ana dilinizi bir süre konuşmayıp İngilizce yaşamanız, düşünmeniz gerekmektedir. 2 ay boyunca EC Cambridge‘de yaşadığım dil okulu serüvenime sizi yolculuğa çıkaracağım.
Başımdan geçenleri kısaca özetleyip nereleri gezdim, neler yaptım sizlerle paylaşacağım.
Yolculuğum sorunsuz geçmişti. Yanımda bir kadın yazar oturuyordu ve bana neredeyse her konuda tavsiyeler verdi. Londra Stansted Havaalanı’na indiğimizde beni EC personeli karşıladı. Cambridge’e 20 dakika uzaklıkta Girton kasabasına olan yolculuğum böyle başladı. Aile yanında kaldım. Ve eğer bir gün yurtdışına çıkarsanız kesinlikle aile yanında kalmanızı tavsiye ederim. Dil okuluma her gün otobüsle gidip geldim. Cambridge – Girton arası yürüme mesafesi 1 saat. İlk hafta adaptasyon sürecimi tamamladım. Sonrasında neredeyse her boş vaktimde İngiltere’nin başlıca yerlerine gitmeye çalıştım. Yaşarken de, size anlatırken de çok eğlendim.
Dilerim keyif alırsınız, hazırsanız başlayalım!
1. Dil Okulum : EC Cambridge
EC Cambridge yerleşke olarak, Cambridge’in en popüler caddelerinden birinde ve şehir merkezinde yer almaktadır. İlk gün oryantasyonun ardından seviyelerimizin belirlenmesi için sanal bir İngilizce sınavına girdik. Türkiye’de hazırlık okumuştum. Bu sınavın çok önemli olmadığını oradaki danışmanım söylemişti. Seviye olarak Pre-Intermediate olarak başladım. Bu seviye bana kolay geldiği için 2 hafta sonra öğretmenim sözlü olarak danışmanım sanal olarak sınav yaptı. Sınav sonucuyla bir üst seviye olan Intermediate sınıfına atladım. Bu sınıfta bana yine kolay geldiği için danışmanım Upper-Intermediate sınıfının diğerlerinden farkı olmadığını belirterek, ben yine sınavla bu sefer Advanced sınıfına geçtim. 1 ay orada kalıp dil eğitimimi böyle tamamladım.
2. Meşhur Cambridge kolejleri
- King’s College
- Trinity College
- St John’s College
- Clare College
Kolejlerin hepsi bunlar. Bu kolejler ücreti karşılığında belli saat ve günlerde gezilebiliyor. Hepsini gezmenize gerek yok. Bir tanesini seçmeniz yeterli çünkü hepsi birbirine benziyor. Her kolejin farklı bölümleri misafirlere açık. Ve kolejler eğitim verilen yerler olduğundan bazı dönemler kapalı olabiliyor. Önlem olarak ziyaret etmeden internet sitelerinden kontrol edebilirsiniz. Ayrıca punting yaparken pek çok koleji görebilirsiniz. Şu an gördüğünüz King’s College fotoğrafını St. Mary’s Church çatısından kendim çektim! Ayrıca Cambridge’i gezmeden önce visitcambridge.org sitesini de muhakkak ziyaret edin. Orada daha ayrıntılı bilgiler bulabileceksiniz.
3. Fitzwilliam Müzesi
Cambridge’in en meşhur ve en büyük müzesidir. İngiltere’nin farklı yerlerinden (aynı zamanda dünyanın) pek çok kişi bu müzeyi ziyaret etmektedir. Müze ücretsiz ve 7 gün boyunca açıktır. Kısaca size geçmişini ve içeride neler olduğundan bahsetmek istiyorum. 1816 yılında Fitzwilliam Viskontu’nun kendi kütüphanesini ve sanat koleksiyonunu üniversiteye miras bırakmasıyla kurulmuştur. Müzede antik çağ eserleri (antik Mısır, antik Sudan, antik Yunanistan, antik Roma), Batı Asya eserleri, Kıbrıs sanat eserleri, sıkkeler, madalyonlar, yazma ve basma kitaplar, tablolar, İngiliz ve Avrupa seramik sanat eserleri, Çin, Japon ve Kore sanat eserleri bulunmaktadır.
4. Cambridge Üniversitesi botanik bahçesi
Gördüğüm en büyük bitki serasıydı diyerek başlamak istiyorum. Cambridge Üniversitesi öğretim ve araştırmayı kolaylaştırabilmek için dünyanın dört bir yanından 8000 bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Rengarenk çiçekler ve hayatınızda göremeyeceğiniz bitki türlerini yolunuz düşerse ziyaret edin derim.
5. Cam Nehri'nde punting yaptık.
Cambridge’i ünlü yapan en önemli iki şeyden birincisi kolejleri, ikincisi punting. Arkadaşlarla bir pazar gününüzü ayırırsanız %100 eğlenceyi garantilerim. Peki nedir bu punting ve nasıl yapılır?
6. Punting nedir, nasıl yapılır?
Punt sırıkla itilen teknelere deniyor. Punting eğlencemizin genel adı. River Cam boyunca pek çok punting firmasını görebilirsiniz. Tavsiyem grupça gitmeniz ve öğrenci grup indirimi yaptırmanız. “Aman alt tarafı birkaç pound indirirler, uğraşamam” demeyin. Ben bir keresinde 70 pound indirim yaptırmıştım.
7. Tüm kolejleri görme fırsatı!
Punting yaparak göremediğiniz diğer tüm kolejleri görebilirsiniz. Punting için görevliler var. Dilerseniz size nasıl yapılacağını (acayip kolay) gösteriyorlar kendiniz arkadaşlarınızla dönüşümlü de yapabilirsiniz.
8. Dikkatli olmalısınız!
Aman dikkat! Nehre düşme tehlikesi var unutmayın! Fotoğrafta İtalyan arkadaşım Emanuela ve Meksikalı arkadaşım Carolina’yı görüyorsunuz, objektif benden!
9. Yemyeşil doğa harikası parkları var.
İngiltere’ye geldiğimde en çok dikkatimi çeken şeylerden birisi de insanlardaki park kültürü oldu. Parkları sadece yürüyüş ya da koşu alanı olarak değil resmen bir yaşam haline getirmişler! Cambridge aslında küçük bir yerleşke olmasına rağmen pek çok park bulunmaktadır. Fotoğrafta gördüğünüz Jesus Green’den arkadaşlarımla sohbet ederken çekmiştim.
10. İngilizcemi olumlu etkileyen en önemli faktör konuşma pratiği oldu.
Özellikle hava güneşliyse ve hafta sonu ise insanlar soluğu en yakınındaki parklarda alıyor. Ben ve arkadaşlarım fotoğrafta gördüğünüz gibi güneşli bir günde yaptığımız pikniklerden biriydi. Sosyalleşmek ve dil gelişiminiz için ne kadar sık arkadaşlarınızla vakit geçirirseniz o kadar dilinizi geliştirme imkanı bulursunuz. Şanslıydım çünkü, sürekli ya çevre eyaletleri gezdik ya da piknik veya punting yaptık. Sürekli konuşmak zorunda kaldım, bu da benim İngilizcemi olumlu etkileyen en önemli faktör oldu.
11. İngiltere’nin antik şehri : Bath
Size kendi şehrim Cambridge hakkında elimden geldiğince bilgi vermeye çalıştım. Şu andan itibaren İngiltere’nin en meşhur bölgelerine yaptığımız gezilere tanık olacaksınız. Hem bir gün yolunuz düşerse bir nevi size yol haritası olabilir. İlk durağımız Bath. Romalıların “Sulis’in Suları(Aquae Sulis)” dedikleri geçmişi M.Ö.60’lara dayanan termal kaplıcaların tanrısı olarak kabul edilen Sulis’e adanmış bir şehir. Yıllar geçince daha yaygın isim olan “Bath” termal kaplıca, banyo anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Bath şehri için suyun ne kadar önemli olduğunu Bath Abbey’in çeşmesinin üzerindeki yazı “Water is the best.” anlatmaktadır.
12. Bath Abbey
Hemen önünde durduğum geçmişi 1499’a dayanan Norman Katedrali’nin kalıntıları üzerine yapılmış bir kilisedir. Girişte bağış olarak 2,5 pound bağışlamanız gerekmektedir. Ücretsiz broşürlerden yola çıkarak önemli noktaları ziyaret edebilirsiniz.
13. Roman Bath
Beni en çok etkileyen yer burası oldu diyebilirim. Hamamlar arasındaki en meşhur ve en popüler olan Roman Bath yaklaşık 2000 yıl önce kurulmuş. Giriş ücretli. Size ücretsiz olarak “audio guide” veriliyor. Arkamda görmüş olduğunuz havuza “Great Bath” deniyormuş. Suyun rengi yeşil gibi değişik bir atmosfere sahip.
14. Royal Crescent
Türkçe’de “Kraliyet Hilali” anlamına gelen bir çok evin birleştirilmesiyle oluşmuş bir yapıdır. Bazı evler ziyarete açıktır.
15. İlk durağımız Bath’a veda.
Bath genel olarak hamamlardan oluşmaktadır anlattığım gibi. Tabi siz eğer dilerseniz son 400 yıllık giysilerin sergilendiği Fashion Museum’a ya da çeşitli sergileri barındıran Victoria Art Gallery’e uğrayabilirsiniz. Bizim zamanımız bunlara yetti. Bir sonraki durağımız İngilizlerin gözde sahil kenti: Brighton
16. İngiltere'nin güneşi : Brighton
Cambridge’den bir cumartesi sabahı trenle yola koyuluyoruz. Brighton‘a gitmeden minik bir araştırma yaptık. Host ailemle de konuştuğumda İngilizlerin en sevdiği yer olduğunu, sessiz sakin oluşu ve okyanusun tadını çıkarmamı söylediler! Biz neler yaptık, gelin hadi başlayalım…
17. Love you life story!
Royal Pavilion’a doğru giderken pek çok hediyelik eşyacıya, butiklere, kafelere rastlamanız mümkün! Bizde Brighton maceramızı ölümsüzleştirmek için Brighton bilekliklerimizle koyulduk yola!
18. Brighton'ın gözbebeği Royal Pavilion!
Royal Pavilion, Hint mimarisinden esinlenilerek inşa edilmiş olup günümüzde kraliyet ailesinin tatillerinde konakladıkları konutlarıdır. Turistlere belli bir bölümü ziyarete açıktır. Hemen önünde bulunan parkta arkadaşlarınızla oturup keyif yapabilirsiniz!
19. Brighton sahilde Fish&Chips keyfimiz!
Hediyelik eşyacılar, butikler, Royal Pavilion derken karnımız yavaşça acıkmaya başladı. İngiltere’nin en meşhur yemeği olan fish&chips‘i yemek için sahilde bir kafeye oturduk. Sahil şeridi boyunca pek çok fish&chips yapılan yere rastlayabilirsiniz. İlk deneyimimdi ve nedir neye benzer bu yemek derseniz,yağlı balık kızartması ve patates kızartmasından oluşan ikili. Olmazsa olmaz değil ama tecrübe edinilmeli!
20. Uzanmışız kumsala!
Yemeğimizin ardından meşhur plajında biraz dinlenelim diyoruz. Şezlonglarımızın üzerinde sohbet edip bir yandan okyanusu seyrediyoruz. Hava güzeldi o gün şansımıza ama yine de üstümüzde biraz kalın şeyler varken bir bakıyoruz İngiliz çocuklar aileleriyle okyanusta!
21. Brighton Pier
Brighton Pier, 20 Mayıs 1899 yılında görkemli bir törenle açılmış bir iskele. Günümüzde Brighton’a gelen her turistin ilk ziyaret ettiği yerler arasında. İskelenin üzerinde küçük paralarla yetişkinler ve çocuklar için makinelerde oyunlar var. Fotoğraftaki dondurma Brighton’ın en meşhur yiyeceklerinden iskele başındaki yerlerden alabilirsiniz.
22. Brighton'a veda!
Gezimizin yavaş yavaş sonuna geliyoruz. Brighton sessiz sakin sahil şeridinde bir yer. Gezip görülmeli. İngilizlerin neden sevdiklerini başta anlayamamıştım. Gezi sonunda anladım. Çünkü İngiltere iklim ve hava koşulları olarak sürekli yağmur yağan genellikle bulutlu bir havaya sahip. Brighton’ı ayıran şey ise günlük güneşlik oluşu! Bir sonraki durağımız : Chester
23. Kendi halinde şirin mi şirin bir kent Chester!
Gitmeden önce yine küçük bir araştırma yapıyoruz. Chester’da pek çok müze, botanik bahçe, meşhur kale ve katedrallere rastlamanız mümkün. Fotoğraf Chester Rows’taki meşhur telefon kulübelerinden birinde çekildi. Burası şehir merkezi ve yapılar inanılmaz.
24. Eastgate saati ve Eastgate sokağından görünüş.
Chester Rows’tan içeri kısımlara ilerlediğinizde sizi Eastgate sokağı karşılıyor. 1869 yılında John Douglas tarafından Queen Victoria’nın saltanatının 60.yılı anısı için yapılan bu saat turistlerin ilgi odağı! Saatin üzerinde “Bu saat kulesi Victoria, Kraliçe ve İmparatoriçe saltanatının 60. yılı anısına dikildi.” yazmaktadır.
25. Chester Botanic Garden
Chester’ın en güzel yönlerinden biri bence botanik bahçeleri şüphesiz! Chester Roman Amphitheatre’ın hemen yanında bulunan bu botanik bahçe en popüler olanlardan. Gezip görülmeye değer!
26. Chester Roman Amphitheatre
1929 yılında kazılar sonucu keşfedilen Romalılardan kalma alan günümüzde kullanılamamakta. Turist ve turist grupları için amfi tiyatronun iç bölgesinde 2 Romalı asker canlandırmalar yaparak, amfi tiyatronun tarihini anlatıyor.
27. Chester’a veda
Chester tarihi kalıntıları, kalesi, katedralleri, şirin sokakları, botanik bahçeleri ve amfi tiyatrosuyla güzel anılarımıza yer etti! Chester’a veda ediyoruz sıradaki durağımız The Beatles’ın şehri : Liverpool
28. The Beatles'ın, müziğin şehri huzurlarınızda : Liverpool
Hemen arkamda görmüş olduğunuz alanın adı Albert Dock. Burası Liverpool’un en popüler yerlerinden biri, bir liman. Eskiden depo ya da ambar olarak kullanılan binalar (İngilizcesiyle “warehouse”) restoranlara, kafelere, müzelere dönüştürülmüş.
29. Abbey Road
Abbey Road, hepimizin aşina olduğu meşhur The Beatles fotoğrafının çekildiği yer! Grup albümün adını “Abbey Road” koymaya karar verince, 8 Ağustos 1969’da stüdyo dışında bir fotoğraf çektirmeye karar verdiler. Fotoğraf için sadece 10 dakikaları vardı. Ve 10 dakikada dünyada en çok kopyalanan fotoğrafı çekmeyi başardılar. Ayrıca Abbey Road, Beatles’ın en başarılı albümlerinden birisi oldu. İngiltere’de albüm listelere 1. sıradan girdi.
30. Şehrin merkezinde 4 adam!
Şehir merkezinde bir efsane huzurlarınızda The Beatles. Heykelleriyle fotoğraf çekinmeniz olmazsa olmazlardan! Turistler tarafından oldukça fazla ilgi var.
31. The Beatles Story of Museum
The Beatles fanı olarak grubun Liverpool çıkışlı olduğunu söylemeliyim bilmeyenler için. Sadece Beatles temasına sahip dünyadaki tek müze. Hayatım boyunca asla unutamayacağım müzelerden! Yolunuz Liverpool’a düşerse ilk iş oraya gidin benden söylemesi!
32. We love you Beatles!
Müze girişinden itibaren beni ve arkadaşlarımı fazlasıyla etkiledi. Müze girişinde size ücretsiz olarak “audio guide” veriliyor. Beatles fanı olmasanız bile dikkatinizi çekeceğini garantilerim. Grubun daha liseli hallerinden tutun ilk plak görüşmelerine, ilk oyuncaklarına her şey ama her şey mevcut. Hayran olan kadınların Beatles delilikleri video kaydına alınmış sırf hayranları için müzenin bir bölümü mevcut!
33. "We all live in a Yellow Submarine"
“We all live in a yellow submarine,
Yellow submarine, yellow submarine
We all live in a yellow submarine,
Yellow submarine, yellow submarine”
dizelerini hepimiz duymuşuzdur. Meşhur dizelerin sahibi Yellow Submarine’i canlı canlı görmek bu müzede mümkün!
34. The Beatles’ın Cavern Club’taki sahnesi
Beatles’ın barı olarak Cavern Club gösterilir. İlk çıktıkları yer bu mekandır ve şehir merkezine 10-15 dk yürüme mesafesiyle gidebilirsiniz. Günümüzde de hem Beatles severler için hem de yerel halk için halen açıktır. Bu kısımda Beatles grubunun sahnede kullandığı enstrümanlar bulunmaktadır.
35. The Beatles şarkılarıyla oyun
Müzenin sonlarına yaklaştığınızda bir oyun odası mevcut. Burada (tıpkı benim gibi) Beatles şarkılarıyla oyunlar oynayabilirsiniz! Not: Yetişkin veya çocuk diye bir ayrım yok burası herkes için!
36. John Lennon anısına...
Girdiğim andan itibaren beni en çok etkileyen oda. Her yer bembeyaz. En son kullandığı gözlük, kıyafet, çekindiği resim mevcut bu odada. Fonda John Lennon sesi. Anısı ölümsüzleştirilmiş, tebrik ediyorum düşünenleri. Burası yılda 300.000 kişi ağırlamaktadır.
37. Asma kilitler
Hemen sahil kıyısında yüzlerce kilit görebilirsiniz. Aşıklar aşkları sonsuz olsun diye kilitleri asarlarmış, halen de asılmakta!
38. Merseyside Maritime Museum
Bu müze bizi Liverpool’un denizcilik tarihine yolculuğa çıkarıyor. Britanya’nın 1800’lerden günümüze uzanan her karesini görmeniz mümkün. Ayrıca, Titanic için büyük bir bölüm ayrılmış. Halk arasında müzeye “Titanic Müzesi” deniyor. Gerçek videolar ve canlandırma skeçlerle etkilenmemek imkansız. Müzeye giriş ücretsiz.
39. Museum of Liverpool
Liverpool’un en önemli ticari limanlardan biri olduğu anlatılan bu müze kesinlikle gezip görülmeli! Dünya savaşlarından kalma tarihi şeyler mevcut. Üst katlarında müziğe dair The Beatles spora dair futbol bölümleri yer almaktadır. Müzeye giriş ücretsiz.
40. Liverpool Eye
Hemen hemen İngiltere’nin bir çok yerinde çakma “London Eye”lar görmeniz olası! Onlardan birisi olan Liverpool Eye gördüğümde beni güldürdü! Liverpool’a veda ederken İngiltere dendiğinde ilk akla gelen yer, rüyaları süsleyen durağımız Londra’ya geçiyoruz.
41. Wait up for me London!
Londra, Londra, Londra… Kelimelerle anlatılamayacak bir şehir desem yeri! Şimdi serüvenimize devam etmeden önce şunu belirtmek isterim. Londra’ya gidecekseniz, gideceğiniz yerleri belirlemeniz şart, çünkü Londra tahmin ettiğinizden daha büyük ve her yeri gezmeniz –sınırlı zamanda- imkansız! Cambridge’den Londra’ya sık sık günübirlik gezilerle gezdim. Kimi zaman şehrin büyüsüne kapılıp fotoğraflamayı unuttum ama bunlar fotoğrafladıklarım! Bir bu kadar daha yer gezdim!
Arkamda görmüş olduğunuz yer meşhur London King Cross Train Station. Ülkeler arası ya da İngiltere içinde tren kullanacaksanız şayet burası kilit istasyon. İçerisi devasa büyüklükte! Ve Harry Potter’ın Hogwarts’a giderken kullandığı tren istasyonu tam da burası! Dilerseniz Harry Potter Store’dan hediyelik eşyalar alabilir, tıpkı onun gibi duvardan (geçiyomuş gibi) geçer gibi yaparak fotoğraf çekinebilirsiniz, ücreti karşılığında!
42. Buckingham Sarayı
Kraliyet ailesinin ikamet ettiği her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan popülaritesini asla kaybetmeyen bina Buckingham Palace. Sarayda 19 eyalet odası, 240 yatak, 92 ofis ve 78 banyo dahil 775 oda bulunmakta. Her yıl düzenlenen kraliyet törenleri, devlet ziyaretleri ve çeşitli etikinliklerle 50.000’den fazla kişi ziyaret etmektedir.
43. M&M’s World
Londra’nın meşhur yerlerinden Leicester Square’da 2011 yılında açılmış dünyanın en büyük bonibon deposu! Kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden!
44. Madame Tussauds
Müzeye adını veren Maria Tussaud ilk balmumu heykeli olan Voltaire’in heykelini 1777 yılında yapmıştır. Spor, sanat ve siyaset dünyasından ünlü isimlerin heykellerinin sergilendiği, Londra’daki ve aynı zamanda dünyanın en ünlü balmumu heykel müzesi Madame Tussauds, iki asırdır ziyaretçilerine farklı bir müze deneyimi yaşatıyor. Her biri 150.000 GBP’ye malolan heykellerin yapımı ise 4 ay sürüyormuş.
45. Barış elçilerinde gururumuz tek Türk, Atatürk!
Mustafa Kemal Atatürk’ün balmumu heykeli de müzenin “siyasi liderler” bölümünde yer alıyor. Atatürk’ün heykelinde olduğu gibi hayatta olmayan kişilerin heykellerinin yapım aşamasında çok kapsamlı araştırma yapılıyormuş. Fotoğraflar tek tek inceleniyor, filmleri izleniyor, arşivleri taranıyor, o kişiliğe yoğunlaşıyorlar ve araştırmanın sonunda yapım aşamasına başlanıyormuş.
46. Royal Family ile aynı karede bulunmak!
Upuzun bir kuyrukta sıra bekledikten sonra Royal Family ile aynı karede bulunmak mümkün! Müze hakkında bir diğer ilginç bilgi her sabah ziyaretçilerine kapılarını açmadan önce 2 buçuk saat boyunca 300’den fazla ünlünün makyajı tazeleniyormuş!
47. The Shard
2013 yılında 310 metreyle Avrupa’nın en yüksek ikinci gökdeleni olan ‘The Shard’, Londra’yı yüksekten görmek isteyenlerin yeni yeri! Söylentilere göre ‘London Eye’ yerini ‘The Shard’a bırakacağa benziyor.
48. Dünyanın tam ortasındayız Greenwich!
Greenwich başlangıç meridyeninin geçtiği semtin adı. Burada bulunan rasathanenin üzerinde bulunduğu kabul edilen meridyen, sıfır olarak alınır.
49. Eşsiz köprü, Tower Bridge
1894 yılında kullanıma açılan Thames Nehri üzerinde yer alan açılır kapanır köprü, Türkçe karşılığıyla “Kule Köprüsü”.
50. Tower Bridge pozları için!
Hemen Castle of London’ın yanında yer alan seyir yerinden en güzel kareleri çekebilirsiniz!
51. Tower of London
1078 yılında yapılan Thames Nehri kıyısında yer alan Türkçe karşılığı “Beyaz Kule” olan yapı. Kulenin yapılışının asıl amacı bir kale, kraliyet sarayı ve saray suçlularının tutulacağı bir tutuk evi olarak kullanılmasıymış. Kule bunların yanı sıra, idam ve işkence merkezi, cephanelik, devlet hazinesi, hayvanat bahçesi, darphane ve gözlemevi olarak da hizmet vermiş.
52. Big Ben
Resmi adı “Saint Stephen’s Tower” olan halk arasında “Big Ben” olarak bilinen dünyanın en büyük ikinci saatidir.
53. London Eye
Bu devasa kocaman dönme dolap Thames Nehri kenarında Jubilee Gardens’da yer almaktadır. Dönme dolabın yapılış amacı ise milenyum kutlamalarını gerçekleştirmek içindir.
54. London Eye İçinden...
Bu dev dönme dolabın yapımı yaklaşık 1,5 yıl sürmüştür. Bir sürü kapsülden oluşan dönme dolabın her kapsülü 25 kişilik kapasiteye sahiptir.
55. London Eye’dan Big Ben’e!
Bu dev dönme dolabın aslında amacı dolaba bindiğinizde Londra’nın eşsiz manzarasını en tepeden seyredebilmektir. Dolaba binenlerin bu eşsiz manzaranın tadını doyasıya çıkarmaları için dolap çok yavaş ve dura dura dönmektedir.
56. "#halflondoner" pozları
London Eye için Thames Nehrinin üzerinde bu poz verilmezse olmaz!
57. Londra’ya veda...
Yolculuğumuzun başında da söylediğim gibi Londra’ya sık sık uğrayarak bir bu kadar yer daha gezdim ama sizler için en turistik bölgeleri seçtim. Eğer bir gün yolunuz düşerse burası size yardımcı olacak diye düşünüyorum! Son durağımız futbolun başkenti: Manchester
58. Futbolun başkenti: Manchester!
Manchester dendiğinde ilk akla gelen tabii ki futbol! Biraz sonra sizi çıkaracağım gezi Old Trafford Stadı’nın sadece özel grupları gezdirdiği yani her turistin giremediği yerleri kapsamakta! Tadını çıkarın, başlıyoruz!
59. Welcome to the Theatre of Dreams!
Arkadaşlarımla beklerken bizi “Hoşgeldiniz” yazıları karşılıyor. Hepimiz giriş kartlarımızı boynumuza takıyoruz. Ve gezi boyunca asla çıkarmamız gerektiği, gruptan kopmamız gerektiği, söylenen süre içerisinde fotoğraf çekmemiz gerektiği söyleniyor.
60. Adım adım Old Trafford!
Bir elimde fotoğraf makinem diğer elimde telefonumun kamerası açık her anı hem objektiflemeye hem de aklıma kazımaya çalışıyorum. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım! Bu heyecanım Manchester Stadı Müdürü’nün gözünden kaçmadı ve o da güldü bana!
61. MUTV is on air!
Bir çok gizli bölmeyi geçtikten sonra MUTV’nin yayın yaptığı yere geliyoruz!
62. Old Trafford'a dakikalar kala!
Bu poz esnasında bilgilendiriliyorduk, fotoğraf için zaman kısıtlıydı bir yandan dinleyip bir yandan fotoğraf çekindik!
63. MU soyunma odasındayız.
Belki de tüm grubun en heyecanlandığı anlardan biriydi! Soyunma odasına girdiğimizde futbolcuların orijinal formaları tam karşımızdaydı! Yine sınırlı bir zamanda formalara zarar vermeden güvenlikler tarafından izlenerek hızlıca kareler çektik!
64. Ve işte o an, Old Trafford!
Old Trafford’u görünce etkilenmemek büyülenmemek imkansız! Manchester Stadı Müdürü tarafından bize bir jest yapıldı. İkili sıra olmamız istendi. Fonda alkış sesi açıldı. Sanki biz birer futbolcuymuşuz gibi koşarak stada girmemiz istendi! Unutulmaz bir andı!
65. Bugünün ev sahibi takımı EC Cambridge!
Bu fotoğraf için hemen EC Cambridge olarak yerlerimize geçtik ve adeta ev sahibi takım bizdik! (En azından o günün)
66. Manchester'a veda...
Manchester’da sadece stadı gezmedik şehir merkezine gece uğradığımız için fotoğraflayamadım. Hard Rock Cafe’de grupça günümüzü kutladık. Bu arada Manchester’da 1 gece konakladık. Unutulmaz bir gündü ömrüm boyunca unutmayacağım!
67. Sertifika töreni
60 gün boyunca süren maceramın yavaş yavaş sonuna geliyoruz. İngiltere’de son Cuma günümde yapılan sertifika törenimizde İtalyan arkadaşım Emanuela ile birlikteyim!
68. EC Cambridge’e sonsuz teşekkürler!
Maceramda güzel anılar edinmemi sağlayan EC English dil okuluna, arkadaşlarıma ve herkese çok teşekkürler! Eşsiz bir deneyimdi…
69. İngiltere’de 60 günde devr-i alem!
Serüvenimin sonuna geldik. Benimle bu yolculuğa çıktığınız için çok teşekkürler! 60 gün kısa bir süre gibi gözükse de dil geliştirmek için iyi bir fırsat. İlk kez yurt dışına çıkan arkadaşlarıma tavsiyelerim:
- Utanmayın, kimse bir İngiliz kadar iyi bir İngilizce konuşamıyor, deneyin konuşun!
- Lütfen dil gelişiminiz için tek başınıza yurt dışına çıkın.
- Kendi milletinizden insanlarla ana dilinizi konuşmayın! Onları İngilizce konuşmaya davet edin!
- Başınıza gelen zorluklar sizi korkutmasın! Onlar sayesinde diliniz gelişecek!
- Soru sormaktan çekinmeyin! İngiliz halkı gayet kibardır sorularınızı cevaplayacaktır!
- Ve en önemli madde: Eğlenin! Şanslısınız, bunun tadını çıkarın, çok gezin, yeni tatlar keşfedin, etkinliklere partilere katılarak arkadaş çevrenizi genişletin!
Unutmayın, İngilizce en iyi sosyal ortamlarda konuşarak gelişir!
Tecrübelerimi ve anılarımı bu platforma taşımamı sağlayan EDUMAG ailesine sonsuz teşekkürler. Dilerim başka serüvenlerde buluşuruz!