Work and Travel’ın Harikulade Etkileri!

Work and Travel’ın Harikulade Etkileri!

Zaman almış başını gidiyor. Kimse de durduramıyor. Eh! Büyümüş de bulunduk artık. Sonra düşündüm “Büyümek çalışmak mı yuva kurmak mı sadece? Gezilecek, görülecek yerler varken neden şartlanmış bir hayat yaşıyorsun? Evet, çok paran yok, dil seviyen çok iyi değil, yanında seninle gezebilecek arkadaşın yok, çok fazla tecrüben yok hayata dair. Fakat dur bir dakika bunlar sana engel mi?” diye sordum. Ve cevabım gecikmedi. Cevap ne merak mı ediyorsunuz? O zaman bakın bakalım çok şeye sahip olmayan bir kızın sadece cesareti ile yaşadığı 4 aylık serüvene.

1. Ruhsal başlangıç önemli!

1. Ruhsal başlangıç önemli!

İlk olarak, elbette ki, hayallerimden faydalandım ve onlar benim güç kaynağım oldu. Zorlu bir serüven beni bekliyordu sonuçta. Ailem konusunda çok şanslıydım. Her daim destekçim oldular. Ahaha! O kadar kolay olmadı tabi o desteği almak. Çok dil kuruttum. Çünkü neler yapabileceğimin farkına varmalarını istedim. Kendimi kanıtlamam için bir fırsat! Bunlardan destek alarak hayallerimi gerçeğe dönüştürmedeki ilk adımlarımı üniversitenin son senesinde attım. Oh! Evet, riskli hareketler bunlar! Hehhe! Eğer bir yerlere gidecekseniz öncelikle kendi içinize gidin. Oradan gezgin ruhunuzu tozlu rafından alın, üfleyip tozunu üzerinden atın. Ve sonra onunla neler yapabileceğinizin listesini oluşturmaya başlayın. Ona, cesaret ve azim enjekte edin. Bunları yaptığınızda nelere sahip olabileceğinizi tahmin bile edemezsiniz. Çünkü en önemli kısmı aşmış oluyorsunuz aslında. Bu sayede sadece “Aa! Ben Amerika’ya gittim.” demekten fazlasını yapmış olursunuz.

2. "Ablan hususi bebeğim!" ergenliği!

2.

Evet, bu ergence görgüsüzlüğü yaptım. O benim! Fakat hayalimin minik hediyesi elimdeydi. Mutluydum. İşler ciddileşiyordu. Biraz ergenleşsem bir sorun olmaz diye düşündüm. Heheh! Firma danışmanımı Amerika’ya gidene kadar sık boğaz etmiş bir insanım ben sonuçta. Meraklıydım. Sürekli danışmanımı rahatsız edip soru bombardımanına tutuyordum. Her şey güzel gidiyordu. İş seçimimi yaptım fakat seçtiğim yer dolduğu için tekrar seçim yapmam gerekti. Ve o şehir listede altın gibi parladı gözümde. Rapid City! Ta ta ta taaam! Seçtim. Neden mi? Deep Purple adlı grubun bir albüm kapağında Mt. Rushmore olduğu için orayı seçtim. (Not: Beni tanıyan arkadaşlardan af diliyorum bazen Rolling Stones demiştim. Yanlış bilgi o. Affedin!) Neyse işte sonra oraya gitmem için o pasaportcuğuma bir vize yapıştırmam gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Son sınıfım! Bana vermezler diye nasıl korkutuldum. “Sen gidip orada kalırsın diye sana vermezler bence.” diyen insanlar var karşımda. Fakat ne mi oldu? Vize görüşmem 1 dakika bile sürmeden vize memurunun tebrikler demesiyle burnum havada bir şekilde konsolosluktan ayrıldım. Tek yapmanız gereken rahat olun arkadaşlar. Tabii ben biraz abartıp vize memurunun sorduğu “Gelecek yıl ne yapmayı düşünüyorsun?” sorusuna “Avrupa’yı gezmeyi düşünüyorum tabii Amerika’dan sonra.” diye gülerek verdiğim cevaptan sonra ‘bu ne ukala bir cevap yahu!’ diyip ‘ben vizeyi alamıyorum sanırım, şuradan mı çıkılıyor?’ diye düşünürken memur gülümseyip vizemi verdi. Sadece şanslıydım arkadaşlar! Ahaha! Korkmayın cesur olun ama ufak ufak korkular da yaşayın.

3. Minik dünyamın şehri; Rapid City!

3. Minik dünyamın şehri; Rapid City!

Rapid City’deydim. Hani şu meşhur Mt. Rushmore’un olduğu yer. Nasıl mı vardım oraya? Parasal olarak yeterli değildim buraya gelmeden önce bu yüzden bir yandan üniversiteye giderken bir yandan da bir kafede komi olarak çalışıp vize ve uçak biletimi kendim almıştım. Yanımda yoldaş olabilecek hiçbir arkadaşım yoktu ve benden sonra bu sene onlar da gidecekler. Ve bensiz! Her neyse en azından yol gösteren oldum diye düşünüp kendimi telkin edeyim. Neyse konudan sapmadan devam edeyim ben. Rapid City’e varışımı herkese anlatırım. Çünkü fırtınalı bir havada uçarken ağlaya zırlaya vardım oraya. O uçağın içinde ettiğim dualardan ortalama olarak bahsedecek olursam “Allah’ım ne olursun ölmeyelim.” olur. Bence çok açıklayıcı oldu. Vardık sonunda işte! Yaşıyorum! Yuppi! Havalimanında bekleyen patronuma koşarak sarıldım. Dersem eğer şaka yapmış olurum. Normal bir şekilde miyop gözlerimle patronumun elinde tuttuğu yazının içine girene kadar fark etmemiştim. Ahaha! Ve ilk tecrübelerimden birisi de patronum konuşurken bir kelimesini bile anlamıyor olmamdı. Ve sonrasında ilk günümde konuştuğum kim varsa anlamamıştım. Bön bön bakıp “Yeah, yeah!” diyordum sadece. Kabustu. Ama sonra alışıyor insan korkmayın. Sadece ilk gün yaşadım bu sorunu. Rapid City’i tercih edin ya da orayı burayı tercih edin demiyorum kimseye. Ben bir albüm kapağından yola çıkarak geldim. Sorgulamadım. Küçükmüş falan demedim. Ben ne yapacağım burada da demedim. Ama yapacak bir sürü aktivite de buldum. Yani nereyi seçerseniz seçin sizin kuracağınız çevre ile o gittiğiniz yer paha biçilmez bir anılar zinciri oluşturacak hayatınızda. Size bağlı! Benim minik Rapid City’mde “outdoor sporları” olarak bilinen sporları gerçekleştirme imkanı buldum. Gelin biraz size onlardan bahsedeyim.

4. Black Hills'de hiking keyfi!

4. Black Hills'de hiking keyfi!

Hamptonn Inn’de çalışan bu 1.60 boylarındaki kara kaşlı kara gözlü kız işten yurda döndüğünde yerinde durmazdı. Çünkü ben oraya dinlenmeye gitmemiştim. Olabildiğince çok arkadaş edinmeye baktım. Bunu nasıl mı yaptım? Her perşembe gerçekleşen yaz konserlerinde, diğer wat öğrencileri ile gittiğimiz bir kafede ya da diğer arkadaşlarımın tanıdıkları ile tanışarak yaptım.

Bazen Amerika’lı arkadaşlarımla bazen de diğer wat öğrencileri ile hiking yapardık. Kesinlikle ruhumu rahatlatan ve beni zinde tutan bir spordu. Ve o tertemiz doğa huzuru resmen kalbinize bahşediyordu. Hippie Hole diye tabir edilen yere giderken de kıskandırmak gibi olmasın ama offroad yaparak gittim. Mükemmel bir deneyim olmuştu. Tabi burada da biraz korktuğum anlar olmadı değil şimdi. Bir ara takla atıp uçuruma yuvarlanacağım diye düşünüp tekrardan bir dua seansına başlamıştım ama bakın yine yaşıyorum. Ahahha! Korkmadan bu güzellikleri tadamıyoruz.

5. Çevrem iyi bilir. Meşhur Sheriden Lake!

5. Çevrem iyi bilir. Meşhur Sheriden Lake!

Doğası ayrı bir güzel, verdiği huzur ayrı bir güzel! Burası benim terapi merkezim gibi olmuştu artık. Yarım saat kırk dakika süren doğa yürüyüşümüzden sonra vardığımız, hediyemiz gibi karşımıza çıkan bu gölde dik yamaçtan göle çivileme atlamışlığımız da var yani şimdi! Adrenalin dolu dakikaları hiç unutmayacağım. Burada da korktum arkadaşlar! Ben tekrardan korktum. O kayadan suya doğru atlarken “Ne derdin vardı Tuğba?” diyerek suya düştüm. Ama sonra “Ben bunu tekrar yapmak istiyorum.” diyerek bir çocuk gibi şen çıktım suyun içinden. Bu göle sık sık gelir olmuştum. Bazen yüzmek için bazen de gölün plaj kısmında bir kayanın üzerine oturup arkadaşlarla, gölü izleyip gülme krizlerine girerken bulurdum kendimi. Canım Sheridan Lake! Unutulmazsın! Heheh! Şu cümleleri kurarken nasıl bir özlem içerisindeyim anlatamam size! Belki de bu yüzden her fotoğrafın altı bu şekilde uzun satırlarla dolu! Hehhe!

6. Black Hills'de kaya tırmanışı da yaptıysam eğer anlatırım...

6. Black Hills'de kaya tırmanışı da yaptıysam eğer anlatırım...

Korkak Tuğba yine iş başında! İki tane tatlı Amerika’lı arkadaşım, beni ve ev arkadaşım olan Karina’i aldılar ve Black Hills’e götürdüler. Bize ekipmanları verdiler. Sonra da dediler ki “Tırmanın” biz de tırmandık. Heheh! Anlattığım kadar kolay olmadı elbette ki! Hayatımda ilk defa yapıyorum yine bir şeyi! Bir de yükseklik korkum var. Siz düşünün! Arkadaşlarım az çok gösterdiler ve anlattılar. İş tırmanmaya geldi. Her şey sakin “Vay be! Böyle kolay mıydı cidden? Harikayım ben ya!” diyorum. Böyle bir havalar bir artist tavırlar içerisinde tırmanıyorum kayaya görmelisiniz. Tabi kollarım biraz ağrıdı ama sorun değildi. Neyse ben tepeye vardım. Kayanın zirvesinden manzaraya şöyle bir bakınca “Dünyanın saçları uçsuz bucaksız dağılmış!” dedim. Çok güzel ve özel bir manzara duruyordu karşımda. Ama o da ne? Ben nasıl inecektim oradan? Aşağıya bakmamla ağlamaklı bir ifadeye bürünmem saniyeleri bile almadı. Aşağıdan bana “Başarabilirsin. Hadi bir ajan gibi ineceksin.” şeklinde bağrışlar duydum. Cesaretimi topladım ve kendimi ajan Tom olarak görerek bu tehlike görevini başarıyla yerine getirdim. Ve aşağıya indiğimde zirvenin zeminden daha çok anlamı olduğunu düşündüm. Ve bu başarılı tırmanıştan sonra daha zorlu bir kayaya gittik. İşte ne olduysa orada oldu. Öyle zor bir kayaydı ki, yarısında “Help me!” diye bağırmaya başlamıştım. Gözlerim dolmuştu ve aşağıya baktığımda sivri kayaların üstüne düşüp öleceğimi düşünüyordum. Ama zor da olsa onu da başardım. Ölmedim! Hheheh! Ve sonuncu tırmanışımda artık ben yarı ölüydüm. Buna rağmen mükemmeldi!

7. Angostura Lake'de huzura süratle gitmek!

7. Angostura Lake'de huzura süratle gitmek!

Olduğunuz yerde kendinizi sevdirdiğinizi anlamanız hiç zor olmuyor. Amerikalı bir arkadaşım küçük kızıyla birlikte beni ve bir arkadaşımı da aldı ve Angostura adlı göle götürdü. Yolda açtığımız müziklerle birlikte eğlenerek yol aldık. Vardığımızda arkadaşımla birlikte heyecanlıydık. Botun korumalarını kaldırıp bindiğimizde heyecanım daha da artmıştı. Ve arkadaşım botu hızlandırdıkça uçuşan saçlarımdan içimdeki özgürlük dans ederek rüzgara karıştı. Mükemmel bir güzellik içerisinde gerçekten sarhoş olmuştum. Hayatımda hiçbir zaman unutmayacağım bir tat daha almıştım. Siz kendiniz olup insanlara gülümsemenizi eksik etmediğiniz sürece her zaman bir bonkörlükle karşı karşıya kalırsınız. Ben bunu çok yaşadım. Bu yüzden kendinizi açın ve iyimser olun! Çünkü Amerikalılar düşündüğünüz kadar hin planlar içerisinde olmadan yaşayan insanlar. Ben bunu orada geçirdiğim 4 ay içerisinde fazlasıyla kavramış oldum.

8. Motorsiklet meraklılarının 1 haftalık cenneti; Sturgis!

8. Motorsiklet meraklılarının 1 haftalık cenneti; Sturgis!

Her Ağustos ayında 1 hafta boyunca süren Sturgis Motorsiklet Rallisi hem bizler hem de bölge sakinleri için bambaşka bir hafta olarak kendini çok belli ediyor. Diğer WAT öğrencileri ile birlikte Rapid City’den bu etkinlik için kalkıp gitmiştik. Ve gittiğimiz anda şok geçirdim. Harley Davidson’larını cillop gibi parlatıp bir bir park eden motorcularımız adeta Lana Del Rey- Ride klibinden fırlamışçasına biralarını yudumlayıp sohbet ediyorlardı. Yırtık kotları, deri pantolonları, ellerine ve başlarına bağladıkları bandanaları ile bambaşka bir hava sergiliyorlardı. Bu havadaki asilik ve çılgınlık ister istemez sizin de ruhunuza yerleşiyordu. Bu kent, motorkros etkinlikleri, drag yarışları, yakınlardaki Black Hills’de veya Dakota’nın Badlands ve Rushmore Dağı gibi önemli noktalarındaki güzel manzaralı gezintilerle eğlenen yüz binlerce motorcunun ana üssü haline geliyor. Unutulmayacak bir etkinliği de WAT anılarıma eklemiş oldum böylelikle! Bu hafta içinde gördükleriniz görebileceklerinizden fazlasını vermiş oluyor gözlerinize! Ahahah!

9. İlk eyalet değiştirişim; Wyoming!

9. İlk eyalet değiştirişim; Wyoming!

Amerika’daki ilk eyalet değiştirişim fotoğrafta gördüğünüz canım arkadaşım Matt sayesinde oldu. Bir izin günümde “Ben Wyoming’de Devil’s Tower’a gideceğim. Gelmek ister misin?” diye sordu ve ben de “Olur. Hadi gidelim.” diyerek kendimi yolda buldum. Onun sayesinde kızılderililerce bir hikayesi olan bu doğa harikasını görmüş oldum. Dönüş yolundaki yağmurlu hava içime huzur ve bir parça uyku serpmişti ve huzurlu bir uykuyla yurduma geri dönmüştüm. Matt ise sonraki gün haritasında işaretlediği yerlere gitmek için yol almıştı. Onun gibi bir dostum olduğu için çok şanslıyım. Siz de mutlaka size değer katan insanları hayatınıza alın ve hiç unutmayın. Farklı kıtalarda bile olsanız onlar hep kalbinizde!

10. Travel zamanı! İlk durak Las Vegas!

10. Travel zamanı! İlk durak Las Vegas!

Bu kız fazla para kazanamamıştı. Neden mi? Çünkü çok alışveriş yapmakla birlikte haftada 2 gün izinli olmuş ve birkaç kere de hasta olduğu için işe gidememişti. İş yerinde ise çalışırken çok sıkıldığı için işi hızla bitirip gitmeyi düşünüyordu. Hahah! Ve Social Security Number’ı geç geldiği için de ikinci işi bulamamıştı! Bu yüzden biraz kendime kızıyorum açıkçası ama çok kazanamasam da 3 büyük şehri gezerek Travel’ımı süslemiş oldum. Uçak biletlerimi ve otobüs biletimi alarak travel planımı tamamlamış oldum. Daha sonra Las Vegas’ta couchsurfing ile bulduğum bir yerde kaldım. The Strip’in üzerine Sky’da 27. katta kendime ait bir odam bile vardı. Çok şanslıydım açıkçası! Gezimin ilk gününde cebimde sadece nereden baksanız 900 dolar vardı, bunun 700 doları telefona gitti. Gezime tek başıma çıkmıştım. Uçaktan indiğim anda karşıma direk kumar makineleri çıkmıştı ve “Çok şaşırdım gerçekten!” deyivermiştim. Ve sonrasında Rapid City’den tanıdığım iki arkadaşımla karşılaştım ve sonraki gün görüşmek için anlaşıp ayrıldık.  Hilton’da indirimli kaldım çünkü Hilton’un küçük bir otelinde çalıştığım için çalışan indirimine sahiptim. Sonraki gün heyecanla hazırlanıp kendimi dışarı attım. İlk günümde hiçbir yer bilmediğim için yaklaşık 20 km’yi yürüyerek ayaklarımı pert etmiştim. Arkadaşlar siz siz olun 1 gün boyunca kullanabileceğiniz otobüs kartından alın. 7-8 dolar bir şeydi. Biz bunu 2. gün fark ettiğimiz için ayaklarım için her şey çok geçti. Ahaha! Ama Vegas tam manasıyla minik bir rüya yaşamanıza yetecek derecede enerji dolu ve tasasız bir şehir!

11. Tatilin en güzel başlığı; Los Angeles!

11. Tatilin en güzel başlığı; Los Angeles!

Tuzlu hava, güneş yıkarken saçlarını, palmiyeler göğe doğru yükselirken yürüdüğün kumun sıcaklığı ile Pasifik okyanusunu izlemek desem ne hissederdiniz? Peki, o çok beğenerek izlediğiniz filmlerin içine girip birer birer filmleri veya dizilerin içinde siz var olsanız desem? Universal Stüdyolar desem size, Venice Beach desem, Santa Monica Pier desem, Hollywood desem kısaca… Hayal gibi geliyor değil mi? Ama hayal değil. Daha ilk günümde arkadaşımın üniversitesi olan Kuzey Kaliforniya Üniversitesi’ni gezdim. Gerçekten bambaşka bir üniversite hayatı ile karşı karşıya kalmıştım. Daha sonra Hollywood Walk Of Fame’de bir yürüyüş yaptık ama aslına bakarsanız yerdeki isimlerden başka bir şey yoktu. Fakat sevdiğim bazı isimlerin el ve ayak izlerinin olduğu kısım hoştu. Heheh! Bunun dışında LA’daki ikinci günümüzde Santa Monica Pier ve Venice Beach’e götürdü bizi benim canım arkadaşım. Plajda koşturdum, okyanus havasını ciğerlerimin derinliklerine çektim. Hatta o filmlerdeki gibi kaslı ve yakışıklı bir can kurtaranın bir çocuğu kurtarışını izledim. Ve LA’daki son günümde Universal Stüdyolara giderek mükemmel bir gün yaşadım. Çok sevdiğim filmlerin oluştuğu rahme gelmiştim. Her yerini kafama kazıyarak gezdim. Verdiğiniz paraya hiç acımayacaksınız emin olabilirsiniz! Benim için unutulmayacak bir sıcaklıkla Los Angeles zihnimde yer etti!

12. Taş orman, New York!

12. Taş orman, New York!

Gökdelenlerden oluşan bu devasa ormana ilk adımımı attığımda çok ürkmüştüm. Çünkü benim tabirimle New York, sayısız farklı kültürün bulamacı olmuş, hem şefkatli hem sadist bir şehir! Fakat tam manasıyla kendinizi buhranlar içinde olmasanız bile öyle hissedip caddelerinde şiirsel gözlerle bakarak yürüyeceğinize eminim. Bu büyüklük karşısında ezildikçe kalbinizde kaçışınızın anahtarını bulacaksınız ve kutuyu açtığınızda egonuzdan bir eser kalmayacak! Bu yüzden gezerken ruhunuzu bir kenara bırakmadan gezin ve her adımınızda yere bir mana bırakın!

Önemli bir not olarak da eğer paranız tükenmek üzere ise -benim gibi-  Times Square’de 1 dolara 1 dilim pizza yiyerek karnınızı doyurabilirsiniz. Ahaha!

13. 40 yılın hatırına arkadaşlarım...

13. 40 yılın hatırına arkadaşlarım...

Döndük Türkiye’ye! Canım vatanımın her şeyi tabii ki bambaşka fakat beni bambaşka eden bir ülke oldu Amerika’da! Döndüm döneli bol bol çay içtim, sohbetlerim koyulaştıkça demim arttı. Dostlarımla, ailemle oturup orta şekerli Türk kahvemi yudumlayarak anımsıyorum bütün yaşadıklarımı. Özlem dolu olacaksınız arkadaşlarım. Gülüşünüz de değişecek, bakışınız da! Yani siz değişeceksiniz! Sadece korkmayın korkmaktan. Korkunun esiri olmayın yeter. Ne parayı dert edin şu hayatta ne de karşılaşıp durduğunuz zorluklara kurban olmayın! Onun dışında yaşayın arkadaşlarım. Bu hayatı dolu dolu yaşayın ve üzüldüğünüzde ağlayın, mutlu olduğunuzda gülün. Ve bu hayattaki bu tarz fırsatları kesinlikle hor görmeyin elinizle geri tepmeyin. Siz insansınız yani her şeyi yapabilirsiniz! Dünya gözümüzde büyük fakat düşümüzde küçüktür! Gezin ve edinimlerinizi anlatın! Anlattıkça dilden dile dolaşsın ve adeta bir şarkı gibi yüreklere umut serpsin! Bunlar benim WAT hikayemin sadece görünen kısmı, anlatılacak daha çok hikayem var. Ama şimdilik bu kadar yeter. Kendinize çok iyi bakın! Sevgi ve saygılarımla Tuğba…

YAZAR HAKKINDA
Tuğba Özdemir

Work and Travel - Rapid City, South Dakota - 2016
Avrupa Turu 6 Ülke - Tek - 2017