Filmleri Aratmayan Malta Dil Okulu Hikayesi
Polonya’da Erasmus’tan döndükten sonra EDUMAG’da yarışmaya katılarak kazandığım Malta dil okulu ödülümü doyasıya kullandım. Ve bu deneyim bana filmleri aratmayacak bir macera yaşattı. Uçak yolculuğu ile başlayan ve bitmek bilmeyen aksiyon dolu 1 aylık Malta dil okulu hikayeme hazır mısınız?
1. Neden mi Malta? Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olduğu için mi?
Soğuk ve kasvetli havaları sevmediğim için hem İngilizce konuşulan hem de denize girip tatildeymiş gibi hissedeceğim bir ülke tercih etmek istiyordum. Bu karar da beni Malta’ya doğru bir yolculuğa sürükledi. Dil okulum ise Malta’nın en merkezi yerinde bulunan mükemmel bir şehir olan Sliema’daydı. Tabi şehir deyince büyük bir yer akla gelir ama Malta çok küçük bir ada ülkesi olduğu için buradaki şehirleri ilçe gibi düşünebilirsiniz. Yani hayal edecek olursak, bir şehirden bir şehre yürüyerek geçmeniz bile mümkün olabiliyor Malta’da.
Üstteki fotoğraf Malta’daki yabancı bir pilot adayı arkadaşımızın çektiği fotoğraftır. 🙂
2. Film sahnelerini aratmayan uçak yolculuğum.
İstanbul aktarmalı uçağımın kalkış hazırlıklarını beklerken, benim gibi Malta’ya dil okuluna gidecek olan bir arkadaş grubu da uçağa binmeden önceki son kontrollerden geçiyordu. Sonra bir öğrenciyi pasaport süresi 90 günün altında olduğu için ne yazık ki uçağa alamadılar. Pasaportunun son 90 gününde çıkış yapılmadığını bilmediği için uçak ve dil okulu masraflarının yanında hayallerini de havaalanında bıraktı. Böyle üzücü bir olaya şahit olmak kötü olsa da yeni bir ülkeye gidiyor olmamın verdiği heyecanla yolculuğum başladı. Ama bu sefer de benimle aynı sırada olan bir yolcu titremeye başladı ve durumu gittikçe kötüye gidiyordu. Durumunun ciddiyeti üzerine hosteslerin de yardımı yetersiz kalınca uçakta doktor bulunup bulunmadığı anonsu geçildi ve doktor bulunamadığı için yaklaşık yarım saat boyunca gittiğimiz uçak, İstanbul havaalanına geri döndü. İlk defa böyle bir şey yaşıyordum. Neyse ki yolcu, uçak piste indiğinde biraz daha iyi görünüyordu. Tabi bu yaşananlar Malta’ya 2 saat geç ulaşmamıza sebep oldu.
3. Özel şoför beni bekliyor mu, beklemiyor mu?
Dil okulumun bana sunduğu imkanların arasında havaalanından karşılanma da vardı. Benim uçağım 2 saat geç indiği için şoförün beni bekleyip beklemediği konusunda tedirginlik yaşıyordum. Saatte epey geç olmuştu ve hava kararmıştı. Nasıl olsa karşılayacakları için önceden kaldığım yere nasıl gideceğime de ayrıntılı bakmamıştım. Bavulumu alıp kapıdan geçtikten sonra birinin elinde ismimin yazılı olduğu kartı gördüğümde içim öyle bir rahatladı ki anlatamam. Şoför, merakla sorduğum tüm sorulara cevap verdi ve İngilizce konuşabildiği için yol boyunca Malta hakkında sohbet ettik.
4. Priz bulmam gerek! Peki ismimi söyleyerek odama gelenler kimler?
Daireye girdiğimde kalan 2 kişinin de yabancı olduğunu gördüğümde çok sevindim çünkü İngilizce pratik yapmam için çok güzel bir fırsat olacaktı. Biraz sohbet ettikten sonra odama geçtim. Yerleşirken bir yandan aileme haber vermek için şarjı azalan telefonumu prize takmaya çalışıyordum ve priz girişinin farklı olduğunu farkettim. Ne yapacağımı düşünürken ortak alana çıktım ve derdimi anlatırken İtalyan bir kız, ertesi gün gideceğini ve fazla prizi olduğunu birini de bana verebileceğini söyledi. Çok sevinmiştim çünkü saat çok geç olduğu için o saatte açık bir yer bulamazdım ne yazık ki. Tam yatmaya hazırlanırken kapım ‘’ Burcu, Burcu geldin mi? ‘’ diye çalınıyordu. Malta’da hiç tanıdığım yoktu, söylenenler de Türkçe olduğu için şaşırmıştım. Meğer kapıda ismim yazılı olduğu için önceden ismimi gören 3 arkadaş Türk olduğumu görünce selam vermek istemişler. Hatta sonrasında en samimi olduğum arkadaşlarım oldular. Her zaman dediğimiz gibi ‘’ Türkler her yerde! ‘’ 🙂
5. Nasıl geçeceğini merak ettiğiniz günlerden biri : Dil okulunun ilk günü!
Dil okulu tam sahilde yer alıyordu ve bizim kaldığımız yerden okula sadece 8 dakika yürüme mesafesinde olması büyük avantajdı.Okulun ilk gününde benimle aynı dairede kalan, yabancı bir arkadaş bana eşlik etti ve okula beraber gittik. İlk gün olduğu için seviye tespit sınavı olduğundan biraz erken gitmem gerekti. Neyse ki İtalyan, Rus, Koreli ve Türklerden oluşan karma bir sınıfım vardı. Yeni yabancı arkadaşlar edinmenin heyecanı ve derslerde bir şeyi anlamadığımda İngilizce açıklamalara ihtiyaç duyacak olmamın biraz stresi vardı tabi ki. Kendi ülkemizdeyken anlamadığımız ya da anlatamadığımız takdirde hemen Türkçe’ye sığınıyoruz. Gün geçtikçe İngilizce öğrenmeyi sağlayan asıl şeyin hatırlayamadığımız kelimeleri, İngilizce farklı kelimeler ile anlatmak olduğunun farkına vardım.
6. Alışveriş konusunda bile tecrübelileri dinlemeli.
Kaldığım apartman dil okulundaki öğrencilerden oluşuyordu ve her dairede 3 oda ve mutfağı bulunan bir ortak alan vardı. Dolayısıyla herkesin kendine ait alışverişi yapması gerekiyordu. O yüzden ilk gün dersten sonra gittiğim ilk yer market oldu. Temel ihtiyaçlarımın birkaçını aldım ve sonraki günlerde ise Türk arkadaşlardan çok daha uygun fiyatlara, gittiğim marketin neredeyse 10 katı büyüklükte bir yer öğrendim. Dil okuluna kimimiz 2 haftalığına, kimimiz 1 aylığına yada 6 aylığına geldiğimiz için sürekli bir değişim söz konusu ve herkes yeni gelenlere elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor. Yaşının, hangi ülkeden geldiğinin, hangi dili konuştuğunun hiçbir önemi olmadan herkesle sohbet edip bir şeyler paylaşabilmek paha biçilemez bir duygu.
7. Malta’nın hangi popüler cafe-restoranlarına gitmeliyim?
Linguatime dil okuluna 1 dakika yürüme mesafesinde olan Napoli restoran, Malta’da yemek olarak tercih edebileceğim en iyi yerlerden biriydi. Özellikle orada lazanya yemeden dönmeyin derim. Napoli restoran gibi İtalyan lezzetlerinin çoğunlukta olduğu Malta’da, birçok yerde enfes dondurmaların tadına mutlaka bakılmalı. Mdnia’ya giderseniz oradaki Fontanella Tea Garden adlı cafedeki meşhur keklerinden denemek bir gelenek haline gelmiş diyebilirim. Olur da canınız krep çekerse Chequers Creperie’nin meşhur kreplerinden yiyebilirsiniz. Tabi Malta gibi 4 tarafı denizlerle kaplı bir ülkede balık çeşitleri de çok fazla olduğu için ilk akla gelenlerin arasında balığı sayabiliriz.
8. Malta’da ilk gezdiğim yer ve tek Türk benim!
Sliema dışında ilk gittiğim yer Malta National Aquarium oldu. 2 Koreli, 1 Japon ve ben! Gezi sırasında keyifli vakit geçirmek bir yana, yanınızda kendi ülkenizden biri olmayınca İngilizce konuşarak pratik yapma fırsatı yakalıyorsunuz. Biz ders çıkışı gittiğimiz için çok fazla zamanımız yoktu. Eğer erken saatlerde gidebilseydik denize sıfır olan mükemmel manzaralı ‘Cafe Del Mar’ adlı meşhur havuza gitmek çok isterdim.
9. Ters akan trafik ile aklınızın size oynadığı oyunlar.
Alışmakta en çok zorlandığım şey ne diye sorsalar ters akan trafik derim galiba. Özellikle ilk günlerde yolda karşıdan karşıya geçerken birkaç kez düşünmeniz gerekiyor çünkü boş bulunup geçmeye çalıştığınızda benim gibi ezilme tehlikesi geçirebilirsiniz. Siz sağ tarafa bakıp adım atarken sol taraftan gelip size teğet geçen bir arabadan sonra ister istemez çok daha dikkatli oluyorsunuz. Eğer araba kullanmaya yeni başlamışken Malta’ya gittiyseniz, şoförün sağ tarafta oturup vites kolunun solda olması, acaba ben burada araba kullanabilir miyim sorularının aklınızdan geçmesine sebep olabilir. Yolu izlerken her şeyin yanlış ilerlediği algısından bir süre kurtulamayabilirsiniz. 🙂
10. Orada havalar nasıl?
Malta’ya gidilebilecek en güzel dönemde gittiğimi düşünüyorum. Temmuz ayında anlatılmaz bir nem olduğunu söylüyordu arkadaşlar ki ben Ağustos ayında gittiğim halde bana nemli gelmişti hava. Yaz aylarını sevenler için tam bir deniz sezonu olan bu dönem, dil okulu için keyifliydi. Öyle ki parmak arası terlikler ile ders sonrası direk denize giden arkadaşlarım bile oldu. Benim kaldığım yer denize 2 dakika yürüme mesafesi olduğu için ben öğleden sonra gitmeyi tercih ediyordum. Eylül sonlarına doğru, benim döneceğim tarihlerde, yağmurlu soğuk havalar ise başlıyordu.
11. Havai fişek deyince akla Malta gelir!
Malta’da kiliseden gelen çan sesini duymak ne kadar doğalsa her gün havai fişek sesleri duymakta bir o kadar normal olmaya başlamış. Malta’da hayalet hikayelerinin çok meşhur olduğunu duydum. Bir rivayete göre Malta halkı hayaletlerin geldiğine inandıkları için, atılan havai fişekler ile gelen hayaletleri kaçırabileceklerine inanırlarmış. Bu yüzden bir kutlama olsun olmasın her gün havai fişek sesi duymak çok olağan bir durum Malta halkı için.
12. Kulağa komik gelen minik canlılar ile savaşım ve tüm tersliklerin üst üste gelmesi
‘Cockroach’ kelimesi korkulu rüyam olmuştu. İngilizce’de cockroach denilen hamam böceklerine, Malta sokaklarında sıkça rastlamak mümkün. Benimde böceklere karşı fobim var diyebilirim. O yüzden benim için sıcak malta havalarının en büyük dezavantajlarından biriydi. Bir de sinekler! Ben böyle sinekleri başka bir yerde görmedim. Sinek ilaçları, ışık stratejilerim, doğal yöntemler ve çıkardığı frekans ile sinek kovar bir program bile indirmiştim telefonuma. Sinekler için program indirmeyi deneyeceksin deseler güler geçerdim ama her türlü yöntemi denememe rağmen yine bir vızz sesi duymak birçok geceyi uykusuz geçirmeme sebep olunca her şeyi deneyebiliyormuş insan.
Belki de hayatım boyunca en kötü hastalığımı Malta’da geçirdim. 1 ay gibi bir süre Malta’da kalsam da 2 hafta çok ağır bir hastalık dönemim olduğu için her türlü zorlukla başa çıkabilmeyi Malta’da öğrendim diyebilirim. Hastanede tıbbi terimleri anlayıp hemşireyle konuşabildiğim gün en iyi İngilizce pratik yaptığım gündü sanırım.
Kaldığımız dairede çamaşır makineleri jeton ile çalışıyordu bu yüzden öncesinde dil okulundan jeton alıyorduk. Bir gece makineden kıyafetlerimi çıkartmak istediğimde çamurlu su ile karşı karşıya kaldım. 2 tane jeton almıştım neyse ki diyerek bir daha yıkadığımda yine aynı sonucu görmek biraz can sıkıcıydı.
Uçak yolculuğu ile başlayan filmleri aratmayan yolculuğumun yanında anlatmaya başlasam bitmeyecek birçok şeyi 1 ay gibi kısa bir sürede yaşadım galiba. 🙂
13. Son günümde Temel Reis'in köyü Popeye Village'ı gezdim.
Bizim tabirimizle ‘Temel Reis’ adındaki kahramanın film setini gezmeden Malta’dan dönmek olmazdı. Gitmeden önce Popeye filmini izlediğim için Popeye Village’ta kendimi 1980’lerin film setindeymiş gibi hissettiğim doğrudur. Dansları ile sanki gerçek Temel Reis ve Kabasakalı görmüş gibiydim.
Masal gibi bir ortamda dolaşmanın yanında 15 dakikalık tekne turu ve küçük plajında denize girmekte son günümün mükemmel geçmesine sebep oldu. Akşam ise bir Fransız ve bir Rus arkadaşım ile Sliema sahilinde yürüyüp son kez o mükemmel dondurmalardan yedik. Malta’ya veda zamanı gelmişti.