Malta Gezi Notlarım

Malta Gezi Notlarım

Eveet, onca seyahat yazısından sonra Malta seyahatini yazmazsam hem Malta’ya hem seyahatimize, hem de anılarda bırakacağımız güzel günlere haksızlık olur diye düşündüm.

Daha önce bir kez Malta’ya gitsek mi diye düşünüp seyahat yazılarını okumuştum. Çok küçük bir yer, bir hafta geçirmeye gerek yok diye vazgeçmiştim. Ancak Ankara’nın son zamanlarındaki gri günleri ve gecenin karanlığında ve ayazında 12 yaşındaki oğlumun yarı uyur vaziyette servise binmesi bende şubat tatilinde onu sıcak ve güneşli bir yerlere götürme isteği uyandırdı. Güzergahlara baktım, haritada gidilebilir yerler arasında en güneyde Malta kalıyordu. Malta’yı tekrar araştırmaya başladım ve gördüm ki feribotla Sicilya’ya geçilebiliyor. Ani bir kararla hemen Malta’ya biletleri satın aldım.

Tatil ve gezip görme amaçlı herhangi bir seyahat için sahip olduğum uçak bileti, o gün gelene kadar benim için her anlamda motivasyon kaynağı oluyor. Çünkü seyahat etmek, yeni yerler keşfetmek, yeni insanlar tanımak, o ülkelerin tarihini okuyup yeni şeyler öğrenmek kadar beni mutlu eden çok az şey var.

Fakat kader odur ki bu yeşil pasaport bizim bir çok ülkeye elimizi kolumuzu sallayarak girmemizi sağlasa da kendi ülkemizden çıkışımızı sağlayamıyor şu günlerde. Kurumumuzdan “yurt dışına çıkmasında sakınca yoktur” diye ıslak imzalı çıkış izinleri almamız gerekiyor. Bunu henüz pek anlayabilmiş değiliz. Çünkü çıkışta polis tarafından sorgumuz yapılıyor. Hassas bir durumumuz varsa en önce onlar bilmez mi ki? Bilemiyorum.

Her neyse… Kar yağar üşünür, büyüklerimiz bizden iyi düşünür. Genel Müdürden ıslak imzalı izin al diyorlar, alıyoruz, alırız.

Nihayet izinler alındı, belgeler tamamlandı. Seyahat günü geldi.

Malta’ya Yolculuğumuz Başlıyor!

Soğuk bir Ankara sabahından sıcak bir Malta öğlenine indik. Türkiye saatinin Malta’ya göre iki saat ileride olması bize avantaj sağladı.

Malta’nın küçük bir havalimanı var. Öyle ki çıkışta freeshop bile yoktu. Sorduk free shop dönüşte var dediler.

Malta’da taksilerde taksimetre yok. Sadece bazı duraklarda tarifenin yazdığı tabelalar var. Onun dışında tutturabildiklerini alıyorlar. O yüzden tarifeyi bilmiyorsanız, taksi konusunda dikkatli olmak ve pazarlık etmek gerekiyor. Daha önce havaalanından otelimize ulaşımın 20 Euro olduğunu okumuştum. Ancak valizlerimizin fazla olduğunu iki ayrı taksiye binmemizi söylediler. Ben de birlikte olduğumuzu, eğer aynı taksiye alırlarsa 5 euro fazla vereceğimizi söyledim. Hemen kabul ettiler.

Malta daha önce İngiliz sömürgesi olduğu için trafik soldan akıyor ve prizler için üç uçlu adaptör gerekiyor. Direksiyon sağda olduğu ve trafik soldan aktığı için orada araba kiralamayı tercih etmedik. Zaten orada kaldığımız süre içinde ve hop on hop off otobüslerle ülkeyi gezerken hep yanlış şeritte olduğumuz ve kafa kafaya çarpışacağımız hissine kapılıp korkup durdum.

Otelimiz St. Julians bölgesindeydi. Eşyalarımızı bırakıp dolaşmaya çıktık. Bütün binalar Malta taşı denilen sarı taşlardan inşa edilmişti ve bütün binalar birbirlerine benziyordu. Bir yerde okumuştum, bina yapımında başka malzeme kullanmak yasakmış. Ancak bu sarı taştan binaların rengarenk ahşap kapıları ve çıkma balkonları vardı. O sarı zemin üzerinde bu rengarenk kapı ve balkonlar binaların tarihi bir sanat eseri gibi görünmesini sağlıyor ve insana yaşama sevinci veriyordu. Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi balkonlar, pencereler ve kapı girişleri yine rengarenk canlı bitkilerle doluydu ve bu bitkiler, biblolar, heykeller hep bakımlı ve temizdi. İnsan düşünüyor, bizim evlerimiz de çok temiz ve düzenlidir. İnsanlarımız bunu çok önemser ama neden balkonlar, pencere kenarları, kapı önleri önemsenmez diye… Nedense bizim milletimizin bir kısmı balkonu depo olarak görür ve dışarıdan nasıl göründüğünü hiç önemsemez. Sanki balkon, pencere ve kapı önleri, içinde yaşayanlara ait değildir.

Neyse gelelim Malta Cumhuriyeti’ne.. Güney Avrupa’da Orta Akdeniz’de yer alan, Sicilya’nın güneyindeki adalar devleti. Toplam 5 adadan oluşuyor ve 237 km2 yüzölçümü ile en büyüğü Malta Adası. Çok küçük bir ülke olduğu için fazla bir şey beklemediğim ve daha çok sıcak olduğu için ve Sicilya’ya geçiş amaçlı gittiğim Malta, gördükçe ve okudukça beni çok şaşırttı ve bana her zamanki gibi BİLGİ EKSİKLİĞİ ve peşinden gelen ÖN YARGININ EN KORKUNÇ ŞEYLERDEN BİRİ olduğunu bir kez daha hatırlattı. Çünkü bu ikisi öğrenmeye ve sevgiye giden yolları tamamen kapatan aşılmaz çelik duvarlar gibiydi.

Allah’a çok şükür ki ben şanslı bir insanım. Bana hiçbir şeyden kat’iyetle emin olmamam gerektiğini, hep araştırmam ve öğrenmem gerektiğini, kim ne derse desin anlayıp dinleyip son kararı kendim vermem gerektiğini ve esnek olabilmeyi öğreten ailem, öğretmenlerim ve hocalarım olmuştu. Hepsine minnettarım.

Zira Malta’nın güneyindeki Ghar Dalam Mağarası’nda Taş Devri insanlarının varoluş kalıntılarına rastlanıldığını öğrendim. Araştırmacıların Gozo’da bulunan tapınakları yeryüzünün en eski, tek başına ayakta durabilen abideleri olarak nitelediklerini ve bu tapınakların tarih öncesi dönemi mühendisliğinin olağanüstü başarısını gösterdiğini ve Malta’ya neden “Kutsal Ada” denildiğini anladım.

Yüzyıllar boyunca Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Normanlar’ın hakimiyetine giren Malta, Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1565) dört ay süren kuşatmaya karşı koyup zafer elde eden ve “Malta Şövalyeleri” diye anılan şövalyeleri ile ün yapmıştır. Birçok hediyelik eşya dükkanında bibloları, armaları olan şövalyeleri ile ne kadar gurur duydukları da açıkça görülmektedir.

Osmanlı’ya karşı kazanılan zaferden sonra Şövalyeler Güney Avrupa ve Hristiyanlık aleminin güvenini kazanmış ve Malta; mimarlık, sanat ve kültür açısından altın devrini yaşamıştır. Adanın başkenti Valletta ismini, şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Valette’den almıştır. Valletta en erken dönem raylı sistemin kullanıldığı şehirlerden biridir.

Daha sonra Napolyon döneminde (1798) kısa süreli Fransız hakimiyetine giren Malta, daha sonra Fransızları kovmak için İngilizler’den destek almış ve 1964’te bağımsızlığını ilan etmiştir, 1965’te Avrupa Konseyi’ne, 2004‘te de Avrupa Birliği’ne girmiştir.

Malta’da hiç dağ ya da akarsu bulunmaması ilginçtir.

Ayrıca, Malta ekonomik olarak sıkıntı çekmeyen, ülke gelirinin %97‘sini turizmden karşılayan bir ülkedir. Özellikle dil okullarının bunda etkisi olduğu ve 50‘den fazla dil okulu olduğu belirtilmektedir.

Birçok gelişmiş ülkede sokaklarda yatan evsizler ve dilencilere Malta’da hiç rastlamadık. Çünkü evsiz hiç kimse yokmuş.

Sürecek…

YAZAR HAKKINDA
Nuran Acaroğlu Köstem