3 Ay Dil Okulu ile Türkiye’den Kanada’ya Uzanan Maceram!
Bazen hayat seni şaşırtıp, sana beklediğinden daha fazlasını sunar. Sana düşen ise o fırsatın farkına varıp, elinden geleni yapmak… İşte benimkisi de böyle bir hikaye… Üç aylık Kanada’da dil eğitimi diye geldiğim ülkede kendimi göçmenlik yaparken buldum!!
Peki hangi dil okuluna gittim? Turist vizesi ile giriş yaptığım Kanada’dan öğrenci – çalışma vizesini nasıl aldım? Göçmenlik süreci nasıl işliyor? Hepsinin cevabı burada…
1. Kanada maceram böyle başladı.
Çok sevdiğim velim olan Nilüfer’in bana sürekli Kanada’daki yaşam standartlarının yüksekliğinden, orada yaşayan insanların çok mutlu oluşundan bahsetmesi ardından bir öğretmen arkadaşımın tavsiyesi ile kendimi dil okulu ayarlamak üzere StudyZONE adlı yurtdışı eğitim danışmanlık şirketinde buldum. Oradaki danışman Burçin Hanım’ın verdiği tüm ayrıntılı bilgileri ve yardımı ile bir hafta içinde tüm belgelerim konsolosluğa gitmek üzere hazırdı. Okulumdan aldığım geri döneceğimi kanıtlayan belge sayesinde Kanada konsolosluğu bana tam 10 yıllık vize verdi ki haberi aldığım anda mutluluktan öğrencilerime sarılıp ağladığımı hatırlıyorum.. 🙂 Yani başvurularınızda en dikkat etmeniz gereken şey, eğitim ya da seyahat sonrası dönüş yapacağınızı belgelerle kanıtlamanız olacaktır.
Yaklaşık bir ay sonra Londra aktarmalı Toronto uçak biletim elimde, ağzım kulaklarımda havalimanında hazır ve nazır bekliyordum.
Toplamda yaklaşık 16 saatlik uçuşun ardından artık Toronto’daydım. Ve işte maceram başlıyordu!!
2. Kanada'da eğitim aldığım dil okulu nasıldı?
ELS dil okulundaki ilk günümdü. Bizleri koskocaman güleryüzlü bir ekip karşılamıştı. Yapılan seviye belirleme sınavları ardından, bizler için hazırlanmış olan hoş geldin kahvaltımızı da yaptıktan sonra danışmanımız eşliğinde şehir merkezinde minik bir tur atıp şehir hakkında azıcık da olsa bir fikir sahibi olmuştuk.
Benim en çok ilgimi çeken şey okuldaki belirlenmiş kurallar oldu. İngilizce dışında bir dil okul sınırları içinde konuşulamazdı. Eğer konuşursak para cezasına tabii tutuluyorduk. (evet şaka değil!) Onun dışında başladığımız seviyeyi atlayabilmek için quiz, vize, final, ekstra ev ödevleri ve sunumlar yapmamız gerekiyordu. Gerçekten eğitim odaklı olan okulumdan yana çok mutluydum.
3. Hayatımda gördüğüm en ihtişamlı kütüphane!
On yedi yıllık eğitim hayatımda böyle bir kütüphane ne yazık ki görmedim. Yavaş yavaş Kanada’nın hayat felsefesini, eğitime olan önemini daha da fazla keşfediyor, keşfettikçe daha çok alışıyordum.
Okul çıkışlarında, sınıf arkadaşlarımla okulumuza oldukça yakın olan bu kütüphaneye ödevlerimizi yapmaya gelirdik. Yaşlısından gencine, herkesi görebileceğiniz bu kütüphane benim en çok gitmeyi sevdiğim yerlerden biriydi. Ayrıca içinde ünlü Türk yazarların romanlarının İngilizce’ye çevrilmiş hallerini görüyor olmak çok gurur vericiydi!
4. Her kültürden mutfağa kolayca ulaşabildik.
Toronto, Kanada’nın en çoklu kültüre sahip şehridir. Dolayısıyla bu şehirde dünyanın her yerinden insanlarla tanışmanız ve o kültürlere ait yemekleri tatmanız oldukça mümkün.
Bu kadar farklı kültüründen insanın bir arada güven, huzur ve saygı çerçevesi içinde yaşıyor olabilmesi beni en çok etkileyen durumlardan biri oldu. Bu bana inanılmaz bir vizyon katıp, çok zayıf olan coğrafya bilgimi güçlendirdi. 🙂
Kimsenin kimseyi kültürüne göre yargılamayıp, insanı insan olduğu için seviyor oluşlarına şahit olmak içimde inanılmaz bir huzur ortamı yarattı.
5. Şehrin gürültüsünden uzaklaşmak yalnızca 15 dk.
Toronto bazen size eğer yaşadıysanız ya da ziyaret ettiyseniz İstanbul’u hatırlatabilir. Kocaman plazaları, avmleri, zaman zaman trafiğin yoğun olduğu caddeleri ile kendinizi bunalmış hissetmeniz gayet mümkün. İşte bu gibi durumlarda, kendinizi en kolay atabileceğiniz doğa ortamı feribotla 15 dk olan Toronto Adası’dır. Zaman zaman çeşitli festivallerin yapıldığı bu adada yüzmeye, kano gezintisine, bisiklet sürmeye ya da yürüyüşe gidebilirsiniz.
Ayrıca, adadan göreceğiniz Toronto şehir manzarasından bahsetmiyorum bile… 🙂
6. Dünyanın her yerinden edinilen arkadaşlar.
Dil okulu ortamında arkadaş edinmek genellikle deneyimleriniz arasında en kolayı olacaktır. Yani, gelen öğrenciler kültürlerinden ötürü olsa gerek hemen kaynaşmaya öyle meyilliler ki siz çekimser kalsanız bile, onlar sizi grup içine dahil edecektir.
Bu fotoğraftaki birçok kişi ile daha o gün adada tanışmıştım. Ancak fotoğrafa baktığınız zaman sanki aylardır bir aradaymışız gibi bir enerji hissetmeniz gayet mümkün. 🙂
7. Bir gün gezmenin yeterli olmayacağı Ontario Sanat Galerisi.
Koskocaman bir sanat galerisi hayal edin, hem de öyle büyük ki bir günde gezebilmenin adeta imkansız olduğu bir galeri!
Daha önce de bahsettiğim gibi gerek sanata gerekse eğitime verdikleri önem beni fazlasıyla etkilemişti. “Böylesine liberal bir ülkenin vatandaşlık haklarından dünya üzerinde yararlanabiliyor olmayı kim istemez ki?” soruları aklımın bir köşesinde beni dürtüklemeye başlamıştı bile.
8. Sanat sadece galerilerde değildi!
Bahsini ettiğim sanat sadece galerilerde değil aynı zamanda sokaklardaydı da… Koskocaman duvarlara yapılmış anlamlı çizimlerden etkilenmemek pek mümkün sayılmazdı.
Gezdikçe yeni yerler keşfediyor, keşfettikçe daha çok seviyordum. Yavaş yavaş Kanada’ya yerleşme yollarını araştırmaya başlamıştım bile. Görünen o ki Kanada Hükümeti’ne, sizde bulunan vasıflarla ülkeye katkıda bulunabilecek bir vatandaş olduğunuzu ispat etmeniz gerekiyor. Bu ise belli bir alanda profesyonelliğinizi ispat edip, o alanda 1 yıl tam zamanlı olarak çalıştığınız zaman oturma iznine başvuru hakkına sahip oluyorsunuz. Onaylanan oturma izni ardından geçen 3 yıllık süreç sonunda vatandaşlık başvurularını yapma hakkınız size veriliyor.
9. Kanada'da oturum izni alabilmenin diğer bir yolu da..
Oturum iznini alabilmenin diğer bir yolu ise Toronto’daki bir şirketin size sponsor olmasından geçiyor. Ancak, gerçekçi olmak gerekirse bu şirketler neredeyse yok diyecek kadar az. Çünkü, Kanada Hükümeti şirket sahibini, bunca Kanadalı varken neden bu vatandaş diye bir nevi sorguya çekip sanıyorum ki bir miktar da masraf çıkarıyor. Dolayısıyla şirketlerde sponsor olma konusunda pek oralı olmuyor.
Ben bunlardan bir haber iken, ilk profesyonel iş başvurumu Sunlife Financial diye bir şirkete yapmış ve ardından geçen olumlu 2 mülakattan sonra resmen işe alınmıştım. Ancak çalışma iznimin olmadığından bahsettiğim anla yapılan iş teklifinin geri çekilmesi bir oldu. O an anladım ki yapmam gereken tek şey çalışma iznine sahip olmanın yolunu bulmaktı.
10. Tüm endişeleri olduğu yerde bırak!
Zaman zaman beni neyin beklediğinden emin olamamak inanılmaz stres yaratsa da tüm endişelerimin anı yaşamama engel olmasına izin vermiyordum.
Farklı bir ülkede hayat kurmaya çalışmak zaman zaman macera dolu gibi gelse de, diğer bir yandan çoklu duygu değişimi halini alabiliyor. Bu tarz durumlarda yapmanız gereken tek şey biraz olsun sizi mutlu eden şeylere odaklanmak. Bu göl kenarında oturup doğanın sesini dinlemek ya da yeni yerler keşfederek zihininizi yoğun tutmak ile başarılabilir…
11. Peki ya eğlence hayatı nasıl?
Göçmenlik sürecinde en çok önemsemeniz gereken şey de tabi ki hayatına birazcık da olsa renk, eğlence katıp katmadığınızdan emin olmanız olacaktır.
“Toronto’da gece hayatı acaba nasıl?” diye merak edenlere duyurulur ki oldukça güzeldir. Şehir eğlence hayatına oldukça düşkün genç bir kitleye sahip olmakla birlikte, onların eğlence ihtiyacını karşılayacak bir sürü gece kulüplerinin bulunduğu caddeleri içermekte 🙂
Şahsen ben bu göçmenlik sürecinin tüm stresini zaman zaman gerek arkadaşlarımla gittiğim mekanlarda gerekse uzun zamandır ilgili olduğum Latin dans gecelerinde bıraktım!
12. Adeta bir New York!
Toronto şehir merkezine gittiğiniz zaman, gördüğünüz gökdelenler sayesinde, kendinizi bizzat ziyaret etmemiş olsanız bile filmlerde gördüğünüz New York’ta hissedeceksiniz. Hatta bir çok defa New York’ta çekiliyormuş izlenimi verilen birçok film ve yabancı dizilerin bizzat Toronto’daki film setlerine şahitlik ettim. Aldığım duyumlara göre, bunun nedeni ise New York’taki harcanan masraflara oranla, Toronto’dakilerin daha uygun oluşuymuş. 🙂
Ayrıca bu gökdelenlerin havanın kararmasıyla birlikte ışıldayan görüntülerine şahitlik etmek paha biçilemez.
13. Ontario Gölü ve göldeki ilk yüzme deneyimim.
Söylediğim gibi Kanada’daki yaşam tarzı ve standardı beni çoktan etkilemiş olsa da Ontario Gölü ne yazık ki o kadar etkilemeyi başaramadı. 🙂
Sürecin stresine minik bir ara verip kendimi Ontario Gölü’nün buz gibi sularına attım! “Attın da ne oldu?” diye soracak olursanız, bir şey değişmedi! Yani gölde yüzmek asla denizde yüzmenin yerini tutamadı. O deneyim ilk ve son olarak oracıkta kaldı.
Ancak, her ne kadar Toronto’da yüzecebileceğiniz bir deniz olmasa da, Kanadalılar yaz ya da çok soğuk olan kış aylarında tatil tercihlerini genellikle mesafe olarak çok yakın ve bütçe olarak da oldukça uygun olan Küba, Dominik Cumhuriyeti ya da Meksika’dan yana yapıyor.
14. Herkesin yeniden çocuk olduğu Wonderland!
Tüm çılgınlıkları sonuna kadar yapacağınızdan emin olacağınız eğlence parkı, Wonderland!
İşte strese birebir olan başka bir çözüm yöntemi daha 🙂 Yaklaşık bir buçuk yıllık tüm deneyimlerimi düşünecek olursak, en eğlenceli ve en çılgınca olanı kesinlikle buydu diyebilirim! Tüm sezon sınırsız geçiş hakkı olan biletlerden satın alan arkadaşlarım vardı siz düşünün 🙂
15. Dünya harikası olan Niagara Şelalesi
Niagara Şelalesini bizzat gözlerimle gördükten sonra, bu şelalenin neden dünya harikası olduğunu çok daha net anladım. Bir kere inanılmaz ihtişamlı. Öyle ki Kanada – Amerika arası sınır olabilecek kadar! Hatta ben feribot turu ile şelaleye yakından bakma fırsatını yakaladım, sonra da sırılsıklam geri döndüm 🙂
Ayrıca Kanada topraklarından çıplak gözle Amerika topraklarını görebiliyor olmak insanda değişik bir his yaratıyor 🙂 Kesinlikle ziyaret etmenizi tavsiye ederim!
16. Şehrin sokaklarındaki minik kütüphanecikler.
Neredeyse birçok sokakta gördüğüm bu minik kütüphaneler ücretsiz alıp okuyabileceğiniz birçok kitapla dolu. Zaman zaman parkta vakit geçirmek istediğim günlerde buralardan kitaplar alıp okur ya da sıkılırsam başka bir sokaktakine bırakırdım. 🙂
Bu şehirde küçük şeylerden mutlu olmamak adeta imkansızdı…
17. Canlı piyano resitali hem de sahil kenarında.
Sanat sokakta, sanat sahilde, sanat her yerde…
Bu şehirde sanata her yerde şahitlik etmeniz ve birkaç dakika bile olsa tüm gerçeklikten uzaklaşmanız çok kolay. İşte bu gibi anlarda, aklınızda ne çalışma ne de oturma izni endişesi kalıyor 🙂
18. Yoğun Fransız kültürü ile Quebec şehri
Dil okullarının en güzel yanı da normalde çok pahalıya mal olan şehir turlarına, çok daha uygun ücretler karşılığında gidebiliyor oluşunuzdur. Bu tarz turlar her ay düzenleniyor olup size sadece ne zaman gitmek istediğinize karar vermek kalıyor.
İşte sokağının rengi ve konseptiyle kendimi en yakın hissettiğim şahane şehir Quebec City…
Burada Kanada’nın resmi dillerinden biri olan Fransızca konuşuluyor. Dolayısıyla gerek alışveriş yaptığınız dükkanlarda çalan Fransızca müziği, gerekse restoranlarındaki menülerin Fransızca oluşu size kendinizi adeta Fransa’da gibi hissettiriyor.
19. Old Montreal dedikleri yer
Bana kendimi Orta Çağ’da hissettiren güzel şehir Montreal… Şehrin her bir yanında çalan kendine has müzikleri ve eski zamanları andıran kıyafetleriyle satış yapan güler yüzlü satıcılar… Montreal’in bu kısmı gerek mimari yapısı ve bu tarz pazarları dolayısıyla Old (eski) Montreal olarak adlandırılıyormuş 🙂 Şahsen bu şehir benim gönlümü çalmayı en az Quebec şehri kadar başarmıştı.
20. 7'den 70'e herkesin bisiklet kullandığı başkent Ottawa
Ottawa, Quebec ve Ontario eyaletleri arasında sınır çizgisi olan Ottawa Nehri’nin kıyısına kurulmuş bir başkenttir. Bu şehirde gördüğüm bisiklet süren 70 yaş üstü amca ve teyzeleri asla unutamam..
21. Kanada Parlamento Binası önünde bir Türk bayrağı.
Bu şehrin mimarisi de Parlamento Binası’nın ihtişamından da anlaşılacağı gibi oldukça göz doyurucuydu.
Ülkemizde kutlanılan Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusu bu ihtişamlı binanın bahçesinde dalgalanan Türk bayrağı ile yaşanıyor, dolayısıyla bu durum beni fazlasıyla gururlandırıyordu…
Her ne kadar vatandaşlık almaya çalışıp, dünya üzerinde birçok ayrıcalığa sahip olmaya çalışsam da kendi kültürümü azıcık bile hatırlatan bir şeyler görmem gözlerimin doluvermesine yetiyordu.
22. Çalışma izni almanın yolunu bulmuştum!
ELS dil okulunda geçirdiğim 3 ayın sonuna yaklaşmıştım. Beni yoğun bir şekilde aile, ülke özlemi sarmıştı. Böyle zamanlarda, dil okulundan öğretmenim olan Martina ve okul personellerinden Angelina sayesinde keşfettiğim İstanbul Cafe’ye gidip ıspanaklı börek ve gerçek demleme çay eşliğinde biraz olsun o özlemi dindirirdim.
Onlardan gördüğüm bu incelik bana Toronto’yu biraz daha evim gibi hissettirmeye yetmişti bile.
Artık kesin olarak kalmak istediğime karar verip, uzun araştırmalar sonucu çalışma iznine sahip olmanın tek yolunun Kanada’da bir kolejde eğitim almaktan geçmiş olduğunu öğrendim.
Artık plan belliydi, bir koleje yazılıp en azından yarı zamanlı çalışma iznine sahip olup istediğim iş ilanına başvuru yapabilecektim.
Şimdi aklımda tek bir soru vardı; “Hangi kolejde, hangi bölümü okumalıydım?”
23. En sevdiğim sonbahar mekanı High Park
Gelen sonbaharla birlikte şehir adeta bir tablo şeklini almış, her sokakta renk renk olan yapraklar üzerimde meditasyon etkisi yaratıyordu. Yılın bu zamanı favori mekanım High Park adeta bir parktan çok, bana göre göl kenarında olan koskocaman bir ormandı.
Gelen sonbahar aynı zamanda okul döneminin de habercisiydi. Ben dil okulumdaki 3 aylık eğitim sürecini tamamen bitirmiş, orta seviye ile başladığım İngilizcemi ileri seviyeye getirip mezuniyetimi gerçekleştirmiştim. Bu seviye benim gitmeyi plandığım kolejler için yeterli kabul edildiğinden bir problem çıkacak gibi durmuyordu. Ama hala hangi kolejde ne okuyacağıma karar verememiştim. Kolej ücretleri ne yazık ki beklediğimden de fazlaydı. Ancak hiçbir şey imkansız değildi! Araştırmaya devam edecektim.
24. Yaşasın! Gitmek istediğim kolej ve bölüme sonunda karar verdim.
Kanada’nın soğukları yavaş yavaş etkisini hissettirmeye başlamış, bununla birlikte ilk kapalı mekan etkinliğimi Akvaryum adlı mekanla gerçekleştirmiştim. Türkiye’de daha önce bulunduğum bir etkinlik olmadığından oldukça etkilenmiştim diyebilirim.
Bunun dışında, asıl bomba haber ”dan” diye gündemime düşmüştü!! Sonunda birkaç arkadaşımdan duyduğum “International Institute of Travel” adlı kolejde “İşletme Yönetimi” okuyacaktım. Eğitim süresi iki yıl olup bir yıl eğitim bir yıl staj olacak. Böylece kendimi Toronto profesyonel iş dünyasına tanıtabilecektim. Okuduğum bölüm sayesinde İş İngilizcem de gelişmiş olacaktı.
Eğitim fiyatları diğer kolejlerde ortalama 30 Bin CAD iken, benim okulumda yalnızca 12 Bin CAD olup diğer okullar ücretleri yalnızca 2 taksitle alırken, benim okulum 8 taksite bölüyordu. Dolayısıyla çalışıp kendi okulumun ücretini kendi başıma ödeyebilecektim. 🙂
25. İlk karın yağmasıyla buz pateni pistleri hazır ve nazırdı.
Eveet yağan ilk kar ardından herkes kendini buz paten pistine atmıştı bile, söylemek istediğim tek şey “Keşke gaza gelip ben de kendimi öylece piste atmasaydım!!” olacak. Anladığınız üzere ilk deneyimimin sonu pek de güzel olmadı. 🙂
Diğer bir yandan gideceğim koleje başvurumu “Woori” adlı danışmanlık şirketi yardımı ile yapıp, yapılan mülakat ardından kabul edilmiştim. Kolejde yapılan mülakat, daha çok neden o bölümde okumak istediğimi ve İngilizce konuşma yeteneğimi test etmeye yönelikti. Bu okul IELTS ya da TOEFL gibi sınavları zorunlu tutmamıştı. Tam anlamıyla her şey istediğim gibi gidiyordu.
Artık sıra bu okul için sahip olmam gereken öğrenci ve onunla birlikte gelecek olan çalışma vizesine başvurmaya gelmişti.
26. Öğrenci ve çalışma izni için gerekli belgeler nelerdir?
Eveeet artık danışmanımın da yardımı sayesinde, tüm belgeler hazır ve nazır gönderilmeyi bekliyordu. Peki “Hazırlamamız gereken belgeler neler oldu?” diye soracak olursanız; yine göçmenlik ofisine yazmış olduğunuz başvuru yapma niyetinizi anlatan bir mektup. Tabii ki dikkat edilmesi gereken nokta, mektupta ülkenize dönüş yapacağınızdan dolayısıyla, alacak olduğunuz eğitim ardındaki planlarınızdan söz ediyor oluşunuz olacaktır. Onun dışında, okul kabul belgesi, dil okulu mezuniyet belgesi ve son 3 aylık banka hesap dökümü (içinde eğitim hayatı süresince yaşam giderleri ve okul ücretini karşılayacak kadar bir meblağ olduğundan emin olmanız gerekir, başvuru ardından hesabınız bomboş bile olsa kimsenin umurunda olmuyor 🙂 )
Başvuru için hatırladığım kadarıyla toplamda hem danışmanlık ücreti hem de başvuru ücreti olarak 600 CAD ödemiştim.
Tüm belgeler hazırlandıktan sonra danışmanım süreci başlattı ve benim belgelerim göçmenlik ofisine iletildi.
Artık bana düşen, oturup sabırla beklemeye başlamaktı. Tabii sabırla beklerken yine Toronto sanat dünyasından uzakta kalmamak üzere Kanada’daki ilk Opera gösteri deneyimimi gerçekleştirdim. Opera boyunca söylenileni yüzde yüz anlayamasam da binanın, sahnenin ihtişamı ve enerjisi beni kendine hayran bırakmaya yetti! 🙂
27. İlk red cevabımı aldım!
Ne yazık ki tüm başvuru haklarına sahip bile olsam, bazen göçmenlik ofisindeki çalışanlar belli noktaları gözden kaçırarak size hak etmediğiniz halde red cevabını verebiliyor; tıpkı benim aldığım gibi! Peki bizim yapmamız gereken şey nedir? Tabii ki pes etmemek..!
Pes etmedim, hemen danışmanım benim adıma tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini, benim bu hakka sahip olduğumu anlatan bir mektup yazıp, tekrar başvuru ücreti ödemeden mektubumu gönderdik ve yeniden beklemeye koyulduk.
Tabii ki ben de hemen modumu düşürmemek için ben de kendimi yaklaşan Christmas ile daha da çok parıldayan şehrin ışıklarına kaptırdım. Christmas zamanı bu ülkede en çok sevdiğim dönemdir! İnsanlar asla üşenmeden evlerinin hem içini hem de dışını ışıklandırıp, birbirlerine hediye alırlar. O dönemde her yer inanılmaz kalabalık olup, gezintinize her bir dükkanda çalınan Christmas şarkıları eşlik eder.
28. Yaşasın artık yasal olarak çalışabilirim!
Aylarca süren beklemenin ardından, onay mektubu elime ulaştığı an mutluluktan ağladığımı hatırlıyorum. Artık yasal olarak çalışıp okuyabilecektim. Verilen izinler tam 2 yıllıktı. Bir yıl süren eğitim sürecinde yarı zamanlı, eğitim süreci bittikten sonra tam zamanlı çalışabilecektim! Size içimdeki mutluluğu kelimelerle ifade bile edemezdim. 🙂
Hemen aldığım mektuplar sayesinde çoktan gecikmiş olduğum okuluma başladım. Neyse ki bu kolej diğerlerinden farklı bir şekilde işlediği için, her ay açılan yeni kursa dahil olabiliyordum. Hemen Yöneticilik dersi ile koleje başladım. Sınıfımdaki tek Türk öğrenci bendim. Öğrencilerin çoğu Kanada’ya benden çok daha önce gelmişlerdi dolayısıyla, İngilizceleri benimkisinden kat kat iyiydi. Bu da benim dilimi geliştirebilmem için harika bir avantaj olacaktı.
Hem çalışıp hem de okuduğum için, bir sonraki sonbahar mevsimi gelivermişti bile. Ben çoktan 5 tane kursun eğitimini tamamlamış, çalışarak okul taksitlerimi bitirmiştim. Artık benden mutlusu olamazdı.. 🙂
29. Sonunda profesyonel iş hayatına adımımı attım!
Yüzümdeki gülümsemenin en büyük sebebi artık Cibc adlı dünya üzerindeki neredeyse tüm kıtalarda şubelerinin olduğu koskocaman bir bankaya işe alınmış olmamdı! Üç ayrı mülakat ardından ne kadar istekli ve azimli olduğumu onlara hissettirmeyi başarıp işi kaptım!
Eğitime verdikleri önem sayesinde üç gün işe gidip, iki gün okula gitmeme izin verdiler. Hala orada çalışmaya devam etmekte olup, yaklaşık iki ay boyunca edindiğim deneyimler bile buraya taşınarak ne kadar doğru bir adım attığımı göstermeye yetti.
30. International Instıtute of Travel - İşletme yönetimi
Aldığımız altı ayrı kursun ardından, okulumuz bir aylık Christmas tatiline girince biz de hemen 2017’nin son toplu fotoğrafını çekelim dedik.
Koskoca 1,5 yılımı Kanada gibi harika bir ülkede geçirdiğim ve geçirmeye devam edeceğim için inanılmaz mutlu ve şanslı hissediyorum.
Bu uzun hayat deneyimimden çıkardığım ders kesinlikle hiçbir şeyin imkansız olmadığı olacaktır. Siz gerçekten isteyince ve bu uğurda elinizden geleni yaptığınızda hayallerinizin gerçekleşmemesi için hiçbir gerekçe olamaz!
Şubat ayından sonra bitecek olan okulum ile birlikte tam zamanlı bir şekilde bankada çalışabilmeyi umut edip, bir yıllık çalışma süresi ardından da oturma iznine başvurmayı hedeflemekteyim. 🙂
Umarım paylaşmış olduğum günlüğünden keyif almışsınızdır. Daha nice Kanada deneyimlerimde görüşmek üzere..