6 Aylık Londra Dil Okulu ve İngiltere Maceram
Londra. Hayallerimi süsleyen şehir. Nasıl başladı, nasıl bitti hiç anlamadım doğrusu. Rüya gibi bir 6 ay geçirdim. Gerek yabancı dil öğrenimi, gerekse farklı kültürleri tanımak açısından müthiş bir deneyimdi. Tabi bunun büyük bir nedeni de dünyanın en güzel şehirlerinden birinde 6 ay yaşamamın ayrıcalığıydı.
1. Dil okulu için niye Londra?
İngilizceyi öğrenmek veya geliştirmek istiyorsanız bu dilin doğduğu topraklara gitmek en akıllıca yol. Ben de bu fikirden yola çıkarak hali hazırda iyi durumda olan İngilizcemi geliştirmek ve hayallerimin şehri olan Londra’da bir süre de olsa yaşamak için burayı tercih ettim.
2. Nasıl başladı?
Üniversiteden sonra İngilizcemi ilerletmek, muhteşem Londra’da yaşamak ve farklı kültürleri tanımak adına bir dil okuluna yazılamaya karar verdim. Bir arkadaşımın abisi vasıtasıyla uygun bir okul buldum. Gerekli yazışmaları yaptıktan sonra vize için İngiliz konsolosluğuna başvurdum. İstedikleri belgeleri temin ederken kalbim güm güm atıyordu. Hayallerimin kentine adım adım yaklaşıyordum.
Belge tesliminden 13 gün sonra vizem çıktı. Uçak biletlerimi aldım ve son hazırlıklarımı tamamladıktan sonra yolculuk gününü beklemeye başladım.
3. Macera dolu ilk gün!
22 Kasım 2013. Yolculuk günü geldi çattı. Sabah 9 civarı Atatürk Havalimanı’na vardım. Ailemle vedalaştım. Bavul ve pasaport işlerini hallettim ve uçağa bindim.
Yolculuk rahat geçti. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı filmini açtım. Hem favori serimi izleyeyim hem de Londra atmosferine ufak ufak alışayım dedim. 3 saat 45 dk sonra Heathrow Havalimanı’na vardım. Pasaporttan geçtim, bavulumu aldım ve kalacağım semt olan Stockwell’e doğru metroyla yola çıktım. Metroda hiç zorlanmadım. Çünkü gelmeden önce bayağı çalışmıştım 🙂
Stockwell’e vardıktan sonra macera başladı. Adres sorduğum herkes farklı yerleri tarif ediyordu. Çoğu garip bir aksanla konuşuyordu. O an İngilizcem yetersiz mi acaba diye üzüldüm. Bir yandan da havada 0 derece soğuk vardı. Elimde bavullar tir tir titrerken en son çare yaşlı bir amcaya sordum. Mükemmel bir aksanla bana adresi tarif etti. Adrese vardım. Bu seferde kapıyı bulamıyorum iyi mi 🙂 3 defa binanın etrafını dolaştım yok. Sonunda yandaki spor salonuna sordum. Meğerse resepsiyon oradaymış. Görevli beni 3 defa önünden geçtiğim kapıya götürdü. Kırk yıl düşünsem oranın giriş olacağı aklıma gelmezdi 🙂 Daha çok garaj kapısına benziyordu. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra bilgisayarı açıp biraz rahatlayayım dedim ama şanssızlık peşimi bırakmadı. Ne olduğunu anlamadan pc kendini formatladı. Bende lanet olsun deyip yattım. Yine de her şeye rağmen Londra’dayım diye kendimi avuturken uyuyakalmışım 🙂
4. Dil okulunun ilk günü.
Macera dolu bir ilk günün ardından sabah erken kalktım. Marketten bir şeyler aldıktan sonra kahvaltımı yaptım ve kursumun bulunduğu semt olan Covent Garden’a gittim. Metro istasyonunun önünde benden bir hafta önce giden arkadaşım Kıvanç ile buluştum ve beraber kursa gittik. Resepsiyona belgelerimi gösterdikten sonra beni sınava aldılar. Gramer, kompozisyondan sonra konuşma sınavına girdim. Sınav sonucuma göre Upper-intermediate seviyesinden başlamama karar verildi. Ertesi gün başlarsın denince ben de bu ilk gün Londra’yı biraz gezeyim dedim. Kıvanç ile kısa bir tur yaptık. Kısa dediğime bakmayın yaklaşık 4 saat gezdik ama ben şehrin büyüsüne kapıldığım için 5 dakika gibi geldi.
5. Vee kurs başladı.
Kurstaki ilk hocam Bayan Katie çok sıcakkanlı ve çok birikimliydi. Kursa kolayca adapte olmamı sağladı. İlk birkaç gün zorlanmadım desem yalan söylemiş olurum. Bildiğim kelimeleri unutuyordum. Bu durumu çabuk atlattım ve arkadaşlarla kaynaştım. İlk sınıfta İtalyan, Rus, İspanyol, Fransız ve Japon öğrenciler vardı. Özellikle İspanyol ve İtalyanlar ile çok iyi anlaştım. İlk dönem 2 hafta sürdü ve kurs Noel sebebiyle 3 hafta tatile girdi. Ben de bu arada çok merak ettiğim müzeleri, parkları ve sarayları ve kafeleri gezmeye karar verdim.
6. Londra'nın büyüleyici bir şehir olduğunu gezilerimden sonra daha iyi anladım.
Londra’nın büyüleyici bir şehir olduğunu şehrin havasını soluyunca daha da iyi anladım. Tarihi binalarını çok iyi korumuş, birçok kültürün bir arada bulunduğu kozmopolit bir kent. Tarihi çok seven bir birey olarak listesini yaptığım müzeleri ve anıtları bir bir ziyaret ettim. Bu gezilerimden sonra kendimi enfes güzellikteki parkların huzurlu atmosferine bırakıp kahvemi yudumladım.
7. Tabi ki bir Premier Lig maçı izlemeden dönemezdim!
Bir futbolsever ve İngiltere Premier Ligi hayranı olarak Green Street Holigans filmine konu olmuş, ateşli taraftarlara sahip olan Westham United maçına gittim. Şansıma Tottenham maçına denk geldim. Müthiş bir Londra derbisi izledim. Westham müthiş bir futbolla 2-0 kazandı.
8. Sherlock Holmes'un evine uğramadan olmazdı.
Dizisini keyifle izlediğim ve maceralarını hevesle okuduğum Sherlock Holmes’un Baker Street’te bulunan meşhur evini de ziyaret ettim. 🙂
9. Shakespeare'in tiyatro oyununu asla unutamayacağım.
Londra’ya gelmişken Shakespeare’in tarihi bir globe tiyatrosunda mutlaka bir oyun izlemeliyim diye düşündüm ve Titus Andronicus oyununa bilet aldım. Çok keyifli bir deneyimdi. Oyun esnasında bir an için kendimi 16.yy Londra’sında hissettim. Unutulmayacak bir anıydı.
10. Harry Potter filminde gibiydim.
Çocukluğumdan beri büyük hayranı olduğum ve filmlerini defalarca izleyip, kitaplarını okuduğum Harry Potter’ın çekildiği Warner Bros stüdyolarını ziyaret etmeye karar verdim ve bir tura katıldım. Müthiş bir deneyimdi. Sahnelerin nasıl çekildiğini öğrendim. Filmlerde kullanılan 3 büyücü kupası, quidditch topu vs. ünlü eşyaları gördüm. Dumbeldore’un ofisini ve Snape’in iksir sınıfını ve Hagrid’in kulübesini ziyaret ettikten sonra kitapta geçen kaymaklı biranın da tadına baktım. Tabi ki ayrılmadan Diagon yolunu, Olivander’ın asa dükkanını öğrencilerin yatakhanesini ziyaret etmeyi de unutmadım.
11. Dil okulu gezilerinde İngilizcemin ne kadar geliştiğini hissedebiliyordum.
Kurs, İngilizcemi ilerletmeme yardımcı olurken aynı zamanda şehri keşfetmeme ve İngiliz kültürünü tanımama da yardımcı oldu. Efsanevi Stonehenge, Cambridge ve Jane Austin’in doğduğu kent olan Bath’ı ziyaret ettik. Bu gezilerde İngiltere’de dil eğitimi alarak ne kadar doğru bir karar verdiğimide anlamış oldum.
12. Maalesef dönüş zamanı geldi.
6 aylık müthiş bir deneyimin sonuna geldim. İngilizcemi geliştirmenin yanı sıra dünyanın çok farklı kültürlerini tanıdım. Çok güzel dostluklar edindim. Dünyanın en harika şehirlerinden birinde dile kolay 6 ay yaşadım. Her güzel şeyin sonu olduğu gibi bu harika maceranın da bir sonu olacaktı tabi.
İngilizcesini geliştirmek ve dünya kültürlerini tanımak isteyen herkese önereceğim açık ara ilk şehir. Döneli 2.5 sene oldu ama hala çok özlüyorum.
Bir gün tekrar kavuşmak dileğiyle 🙂