Meraklısına ve Almak İsteyenlere Batının 7 İyi Yanı

Meraklısına ve Almak İsteyenlere Batının 7 İyi Yanı

Hani “Batı’da yaşanır abi ya!” diye bir söz vardır ya gezip görenin de, görmeyenin de dilinden düşmeyen. Gerçekten televizyondan izlediğimizde de gözlemlediğimiz gidip görünce de emin olduğumuz batının iyi yanlarına şöyle bir bakalım istedik.

Not: Karşılaştırma yapılıyor gibi olmasın. İyi-kötü karşılaştırması yapılmıyor efenim.

1. Her şeyden önce yeşili koruyor olmaları.

1. Her şeyden önce yeşili koruyor olmaları.

Hepsinden önce ”yayalara yol verilir, kimse kimseye bakmaz” gibi şeyler gelir insanın aklına. Doğru tabi hepsi de. Ama bunların ortak noktası insana verilen değerden geçiyor.  Aslında sadece insana değil, doğaya, hayvanlara, doğadaki herhangi bir varlığa değer veriliyor. Bu da doğayı ne kadar korurlarsa o kadar ortaya çıkıyor. Özellikle müstakil evlerin çoğunlukta olduğu Avrupa ülkelerinde bahçelerine ne kadar iyi baktıklarını görebilirsiniz. He metropol olanlarda ise şehrin içine kurulu devasa parklar, yeşil alanların yanı sıra var olan ormanların da ne kadar korunduğunu gözlemleyebilirsiniz.

2. Az avm, çok turistik yer.

2. Az avm, çok turistik yer.

Bu benim en sevdiğim özelliklerinden biri Avrupa şehirlerinin. Genellikle yolların alışveriş sokaklarına dönüştüğü, pazarların günün belli saatlerinde olması, olan avmlerin ise şehir dışına konumlandırılması gibi şehircilik anlamında güzel adımlar atılmış.

Aslında avm’ler kolaylık açısından çok tercih ettiğimiz yerler. Ancak ihtiyaçtan fazlasının olmaması ve devasa avmlerin şehrin merkezlerine konumlandırılmaması güzel yönlerinden biri.

3. Evcil hayvan edinmenin çok yaygın olması.

3. Evcil hayvan edinmenin çok yaygın olması.

Özellikle ailelerin yaşlandıkça daha da çok evcil hayvan edindiklerini gözlemledim. İş çıkışı saatilerinde ellerinde köpeklerle caddeleri dolduran insanları görebiliyorsunuz.

Yollarda küçük-büyük her cinsten köpeğin bir ailede birden fazla olduğunu da görebilirsiniz. Genç nüfuslu ailelerde ise küçük yaştaki çocuklarla evcil hayvanların bir arada büyümesi çocuklarda da hayvan sevgisinin küçüklükten başlamasını sağlıyor.

4. Çalışmayı ve üretmeyi çok seviyor olmaları.

4. Çalışmayı ve üretmeyi çok seviyor olmaları.

Avrupa ülkelerinde her zaman asgari ücretin yüksek olduğunu, işsizlik maaşının verildiğini duyarız. Evet böyle gerçekten. Ve bunun yanı sıra günlük çalışma saatleri de hemen her meslekte aynı. Tabi ülkeden ülkeye hatta ülke içindeki şehirlerde bile değişiyor olabilir. Örneğin bir öğretmen sabah 9 gibi işe başlayıp akşam 6 gibi işten çıkabiliyor. Belki bazı ülkelerde birkaç saat oynayabilir.

Bunun yanı sıra, bir tezgahtarın da iş saatleri bunun aynısı. Yani bir giyim mağazası da sabah 8.30-9 gibi açılıp, akşam 18-18.30 gibi kapatabilir. Böyle koşullar olunca da alınan maaştan mutlu olup çalışma hayatlarını da çok verimli geçiren insanlar olarak yaşayabiliyorlar.

5. Minimal yaşam tarzını benimsemiş olmaları.

5. Minimal yaşam tarzını benimsemiş olmaları.

Bu minimal tarzı hem evlerinde hem işlerinde hem de kişisel hayatlarında benimsemişler. Özellikle soğuk ülkelerde bunu daha çok görebilirsiniz. Kıyafetlerin azlığı, evlerini sade tutmaları ve yaptıkları alışverişin sınırlı çeşitte olması, yedikleri yemeklerin tek çeşit olması gibi küçük detaylarda bile bulabilirsiniz.

Bir dondurma alırken bile tek çeşit almaları, içkili bir gecede sadece tek tip içki içmeleri, saçlarını aynı şekilde uzadıkça kestirmeleri gibi ayrıntılarda bulabilirsiniz. Hatta bazen biraz ters bir örnek gibi görünse de, marketlerden erzak depoluyor gibi çok miktarda alışveriş yapan Avrupalıları görmeniz mümkün. Bunun sebebini sorduğumda ise, eve bir şey ihtiyaç olmadıkça markete gidip alışverişe boşuna zaman kaybı yapmamak ve boşuna başka şeyler de almamak adına olduğunu söylemişlerdi. Para ve zaman kaybetmemek için güzel bir taktik olmalı.

6. İş hayatlarında ihtiyaçları olmasa bile bir veya birden fazla yabancı dil biliyor olmaları.

6. İş hayatlarında ihtiyaçları olmasa bile bir veya birden fazla yabancı dil biliyor olmaları.

Benim gördüğüm çoğu ülke ve şehir turistik yerlerdi. Belki de bundandır bilmem ama nereye gittiysem “İngilizce konuşabiliyor musunuz?” diye sormadan önce direk İngilizce olarak konuya girdiğimde daha bocalamadan ya da nolduğunu anlayamadan hemen size yüksek seviye bir İngilizce aksanıyla cevap veren insanlarla karşılaşabilirsiniz. Bu, yoldaki su satıcısı olabilir, tezgahtar olarak çalışan çalışanlar olabilir, otobüs şoförü olabilir veya metrodaki herhangi bir yaştaki insan olabilir. Bazı ülkelerin küçük yerleşimleri hariç, birkaç cümleyle bile sizle iletişim kurabilecek insanlarla karşılaşmanız mümkün.

7. Sanata çok önem veriyor olmaları.

7. Sanata çok önem veriyor olmaları.

Herhangi bir sanat etkinliğinin tıka basa dolu olduğunu gördüğünüzde şaşırabilirsiniz. Bu mesela pandomim, modern caz, ukulele, sokak çalgıcısı gibi herhangi bir sanat gösterisi olabilir. Avrupa içi turistlerin bile yemyeşil parklar veya sular yerine sokakta gördüğünüz bir “Street art”ın fotoğrafını çektiğini görebilirsiniz.

Hani alakalı mıdır bilmem ama, değişik bölümleri de aynı anda lisans düzeyinde okuduklarını da gördüğümde şaşırmıştım ben. Mesela bir arkadaşım matematik ile sanat tarihini aynı anda okuyormuş. Bunu Çek Cumhuriyeti’nde yapıyormuş. Bizdeki çift anadal mantığı sanırım. Ama sebebini sorduğumuzda ”sanat tarihini çok seviyordum ve hobi olarak okumak istedim” diyor. Yani istemek kadar kolay aslında, istesek de yapabilsek keşke.

Batının iyi yanları ile ilgili bu içerikleri de mutlaka okuyun!

YAZAR HAKKINDA
Gülşen Akıncı

EDUMAG Editörü